Anasayfa » Ders verici Hikayeler » Anne Sevgisi Hikayesi (Ana)

Anne Sevgisi Hikayesi (Ana)

Telefon çaldı, köy garajından arıyorlardı.

“ Mehmet Bey anneniz bura da, bilginiz olsun. “

“Tamam, teşekkür ediyorum, birazdan gelirim “ dedi.

Telefonu kapatırken söylendi;

“ Ah ana, ah ana yine mi? “

Bir taksiye atlayıp köy garajının yolunu tuttu.

Annesi oğlunu gördüğüne hiç mutlu olmadı.

Kucağında tuttuğu bohçasına sarıldı, suratını astı.

Mehmet yazıhane görevlisine teşekkür etti.

“Hadi ana gidiyoruz “ dedi. Annesi toparlanırken söylendi.

“ Nerden bildin bura da olduğumu, kim haber etti sana? “

Oğlu cevap vermedi, elinde ki bohçayı çekip aldı.

Kendisi önde annesi arkada çıktılar.

Eve kadar tek kelime etmediler.

Oturdukları siteye gelmişlerdi, asansörle onuncu kata çıktılar.

Burnundan soluyan Mehmet eve girer girmez açtı ağzını..

“ Ana bu kaçıncı, ayıp yahu.. Ele güne rezil ediyorsun beni.

Bohçanı toplayıp ta kaçmak ne oluyor.

Ne işin var köy de, ne yapacaksın yalnız başına.

Sana bir kötülük mü ettik, ben, gelinin, torunların.. “

Anası titreyen dudaklarının arasından,

“ Yok oğul, ben razıyım sizlerden. Ama.. “

“ Aması ne ana, aç mısın, çıplak mısın? “

“ Dinle ey oğul, dedi anası,

Evet yediğim önümde , yemediğim ardımda..

Ama ben bahçemde yetiştirdiğim domatesi, biberi özlüyorum.

Evet, dayalı döşeli bir odam var, kumandalı televizyonum var.

Ama ben, kerpiç duvarlı, toprak damlı evimi özlüyorum.

Günüm bu odada, balkonda geçiyor, hapis gibiyim.

Oysa ben bahçemi, tepeleri, tarlaları özlüyorum.

Siz başka kimseyi gördüğüm yok, o da akşamdan akşama.

Oysa ben komşularımı, eşimi, dostumu özlüyorum.

Sağım beton, solum beton, tepem beton..

Oysa ben, toprağı, toprağın kokusunu özlüyorum.

İneğimi, kedimi, tavuklarımı özlüyorum.

Mezar özlenir mi oğul, ben babanın mezarını özlüyorum.

Biliyorum ölünce köye götüreceksiniz beni..

İşte bu kavuşma erken olsun diye dualar ediyorum.

Oğul anla beni, alışamadım şehrinize, ölümü bile özler oldum. “

Sesi boğuklaştı, gözlerinden iki damla yaş süzüldü.

Anasını bu halde gören Mehmet’in içi sızladı.

Uzandı, elleriyle yaşını sildi, sarıldı ona.

“ Kurban olurum ben sana anam.
Sesimi yükselttim, kusuruma bakma.

Ben seni rahat ettirdiğimi sanıyordum, yanılmışım affet. “

Kalktı, odadan çıkarken;

“ Hazırlan Güllü Ana, yarın köyüne kavuşuyorsun.”

Güllü Ana o akşam çocuklar gibi şendi.

Kıyafetlerini topladı. Banyosunu yaptı.

Yakın komşularına hediyelikler hazırladı.

Geliniyle, torunlarıyla helalleşti. Erkenden yatağa girdi.

Döndü durdu yatağında, çabucak sabah olsun istiyordu.

Sabah olsun da yola düşsünler. Düşsünler de köyüne kavuşsun.

Sabahleyin gelin erkenden kalktı, kahvaltıyı hazırladı.

Kocasını uyandırdı. O da anasının kapısını tıklattı.

“Ana kahvaltı hazır.” Ses gelmedi, bir daha.. Yok..

Açtı kapıyı anası hala yataktaydı.

“ Güllü Ana hayırdır, vaz mı geçtin köye gitmekten” diye takıldı.

Cevap alamadı, içi titredi. Sokuldu, yorganın ucunu kaldırdı.

Anası dizlerini çekmiş cenin pozisyonunda öylece duruyordu.

Hafifçe sarstı, kadın adeta taşlaşmıştı.

Elini tuttu, buza kesmişti.

“ Anaa.. “ diye bağırdı. Karısı içeri koşturdu.

Anasının eli avcunda ağlıyordu Mehmet…

Yorum yapın