Anasayfa » Genel » Ben Bir İnkılap Çocuğuyum (Atatürk’ün Kendi Yazdığı Senaryo)

Ben Bir İnkılap Çocuğuyum (Atatürk’ün Kendi Yazdığı Senaryo)

Atatürk’ün Kendi El Yazısı İle “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” Adında Film Senaryosu Yazmış Olması. Döneminde Sanata Ve Sanatçılara Verdiği Değerle, Sinema Kültürüne Katkı Sağlayacak Örnek Bir Kişiliğe Sahip Oluşu. Eşsiz.

2015 Yılında Trt Belgesel Kanalında Da Yayınlanan Ve Benim Yarısında Denk Geldiğim Bir Programda Şu Kısım Çok Dikkatimi Çekmişti: Atatürk’ün De Çok Kısa Süreli Rol Aldığı Film Çekiminde, Yönetmenin Onun Dışındaki Herkese Komutlar Yağdırarak Konuşması. Bunun Üzerine Atatürk’ün Bir Ara Yönetmene Kendisine Ayrıcalık Tanımamasını, Yönetmenin Oradaki Tek Komutan Olduğunu Ve Kendisinin De Buna Uyacağını Söylemesi. Saygı. İzlerken Gözlerim Yaşardı, Ne Denli Zarif Bir Şahsiyete Sahip Olmuşuz, Nurlar İçinde Yatsın.

Bu Arada, Ankara’daki Millî Kütüphane Binasındaki Atatürk Belgeliği’nde Atatürk’ün El Yazısı İle Aldığı Notlar Saklanıyor. İki Ayrı Anahtar İle Açılan Kasadaki Notlar Arasında “Ben Bir İnkılâp Çocuğuyum” Adlı Senaryo Hakkında Bazı Bilgiler Var.

Merdiven ile ilgili anlamlı sözler

Atatürk Üzerinde Tarih Bulunmayan Bir Notta Şunları Yazmış:

“Münir Hayri, Filmi Çevirme İşiyle Bizzat Meşgul Olacaktır. Hemen Almanya’ya Gidecek, Senaryomuzu İşleyecektir. Hasan Rıza Gereken Masrafları Benden Karşılayacaktır.”
İmza: K (Kemal)

Gerisini, Kayıp Senaryoyu Atatürk’ün Ağzından Kaleme Alan, Bu Senaryoyu Filme Çekmek Üzere Atatürk Tarafından Almanya, İtalya Ve Rusya’ya Eğitime Gönderilen Münir Hayri Egeli’den Dinleyelim.

‘’Millî Temsil Akademisi Hazırlıkları Günlerinde İdi. Ankara Halk Evlerinde Kurduğumuz Bir Bale Mektebi İlk Gösterilerini Yapıyordu. O Gün Atatürk Gelmemişti. Yalnız Başvekil İsmet Paşa Gelmişti. Temsilden Sonra Halkevi Reisi Odasında Beni Ve Karl Ebert’i Kabul Etti. Akademi Hakkında İzahat İstedi. Ben Reinhard’ın Raporu Hakkında Malumat Verdim. Ve Reinhard’ın Gelmesini Sağlayacak Şekilde Konuştum. Paşa Sözü Ebert’e Verince:

– Sizin Akademiniz İçin Reinhard Çok Büyüktür. Ben Yeterim. Bütün Bu Raporları Bir Yana Bırakınız, Bana Salâhiyet Veriniz: Beş Sene Sonra Size Öyle Bir Tiyatro Yaparım Ki Amerika’dan Turistler Gelir, Millî Tiyatronuza Şaşarlar… Şeklinde Konuştu.

İsmet Paşa Da:

– Pekalâ, Bu Salâhiyeti Veriyorum. Fakat Eğer Beş Sene Sonra Bu Dediklerin Olmazsa, Yakanı Elimden Kurtaramazsın, Dedi.

Ben Bu Durumu Mümkün Ve Münasip Şekilde Anadolu Ajansı Vasıtası İle Aksettirdikten Sonra, Hemen Necip Ali Ve Nafi Atuf’u Buldum. Hali Anlattım. İstifamı Sundum. Onlar, Başvekille Atatürkün Arasında Bir Fikir Ayrılığı Yaratmamak İçin Bunlardan Atatürk’e Bahsedilmesini İstemiyorlardı. Halbuki Atatürk’ün Reinhard Raporu Üzerinde:

– Bu Rapor Aynen Tatbik Edilmeli, Emri Vardı.

 

Atatürk Duvar Kagıdı

Ertesi Gün Beni Çankaya’dan Çağırttılar. Atatürk, Kütüphanedeydi:

– …… Şirketinden Bir Mektup Aldım. Bizim İnkılâbımıza Dair Bir Film Yapmak İstiyorlar. Çok Güzel, İnkılâbımıza Dair Film Yapmak Bizim İşimiz, Olmalıdır. Bir Senaryo Düşün, Diye Emir Verdi.

Sonra:

– Bu Senaryo Benim Hayatımla, Meselâ Bir Öğretmenin Hayatını Muvazi Olarak Yürütmelidir, Diye Devam Etti. Bana Bir Kart Uzattı. Dikte Etmeğe Başladı. Senaryo Bittiği Zaman Ellerim Tutulmuştu.

– Bunu Derle Topla, Yaz, Dedi.

Hemen Gittim, Yazdım. İki Gün Sonra, Emri Veçhile Yaverine Verdim. Bir Gün Sonra, Üzerinde:

“Münir Hayri Bey’e Geri Gönderilecek” Diye, Atatürk’ün El Yazısı Bir Zarf Bana Geldi. Senaryoyu Okuyan Atatürk, Sayfa Sayfa Tashih Etmiş, Bir Çok Yerlerini De Uzun Uzun İlâve Etmişti. Fakat En Sonunda:

“Tekrar Göreceğim” Yazıyordu.

Senaryoyu Yeniden İşledim. Kendisine Takdim Ettim. Mareşal Ve Âfet Hanımefendiye De Okutmuş. Recep Peker’e Vermiş. Recep Bey Beni Çağırttı:

– Bu Senaryonun Film Olması Neye Mütevakkıf? Diye Sordu. Bir Bütçe Yaptım Verdim. İki Üç Gün Sonra Necip Ali Bey Beni Çağırttı:

– Yahu, Münir Hayri, Senin İstediklerin Yüz Bin Lira Tutar, Sen Deli Mi Oldun, Dedi. Sonra Güldü:

– Haydi Haydi, İşin Yolunda, Bu Akşam Çankaya’ya Gideceğiz, Dedi.

Akşam, Çankaya’da Atatürk Benden Film Hakkında İzahat İstedi:

– Bütün Bunları Temin Edersek Bu Filmi Yapabilir Misin? Diye Sordu.

Tereddütsüz:

– Yaparım, Dedim.

Atatürk:

– Ben Bu Çocuğun Bu Nefis İtimadına Bayılıyorum, Dedi. Sonra Bana Döndü:

– Film Yapmak, Tayyare Uçurtmak Gibi Bir Teknik Hâdisedir. Sanat Ateşi Lâzımdır, Ama, Yetmez.

– Necip Ali’ye Döndü:

– Münir Hayri’yi Almanya Ve İtalya’ya Göndereceğiz. Rejisörlük Öğrenecek. Parasını, Tahsisatınız Yoksa Ben Veririm.

Üç Gün İçinde Ben Atatürk’ün Şahsî Mektupları İle Bu Memleketlere Hareket Ettim. Alman Hükûmeti Benim Atatürk Tarafından Gönderildiğimi Anlayınca, Ufa’ya Beni Göndermiş, Şöyle De Bir Emir Vermişti:

“Münir Hayri’ye Film Rejisörlüğünü Hakkiyle Öğretmek İçin Ne Mümkünse Yapılacaktır. Kendisinin Bu İşinden Dolayı Stüdyonun Her Masrafı Ve Zararı Alman Hükûmetince Karşılanacaktır.”

Atatürk Duvar Kagıtları

Almanya’dan, İtalya’dan Ve Bilâhare Rusya’dan Ayrı Ayrı “Rejisörlük Edebilir” Şeklinde Vesikalarla Döndüğüm Zaman Atatürk:

– Şimdi Senaryoyu Bir Daha Gözden Geçirelim, Demiş Ve Çalışmaların Sonunda Düzeltilen Senaryoya Şu Cümleyi Koymuştu:

“Düzeltmelerden Sonra İyi Bir Film Olur.”

Filmin Askerî Sahneleri Üzerinde İsmail Hakkı Tekçe İle Çalışmalara Başlanmış Ve Kenan Bey, Atatürk’ün, Kendisinden Bazı Parçaları Filme Almakta İken Atatürk Rahatsızlanmıştı. Senaryonun Sonunda Şu Cümleler Onun Son Emridir:

“Bu Senaryonun Ruhuna Sadık Kalınması Elzemdir.’’

Yorum yapın