Anasayfa » İSLAM ANSİKLOPEDİSİ » ENBİYÂ Suresi Arapça ve Türkçe Meali

ENBİYÂ Suresi Arapça ve Türkçe Meali

 

21/ENBİYÂ-1: Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne). (Meâlleri Kıyasla)

İnsanlar için hesap vakti yaklaştı. Ve onlar, gaflet içinde yüz çevirenlerdir.

 

21/ENBİYÂ-2: Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne). (Meâlleri Kıyasla)

Rabbinden, yeni bir zikir (uyarı) gelmeye görsün. Onu, ancak oynayarak (alay ederek) dinlerler.

 

21/ENBİYÂ-3: Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onların kalpleri, (Allah’ın söylediklerine) önem vermemekte. Ve zulmedenler, gizlice (şöyle) fısıldaştılar: “Bu (Hz. Muhammed S.A.V), sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey mi? Yoksa siz, görerek (göz göre göre) sihre mi kapılıyorsunuz?”

 

21/ENBİYÂ-4: Kâle rabbî ya’lemul kavle fis semâi vel ardı ve huves semîul alîm(alîmu). (Meâlleri Kıyasla)

(O şöyle) dedi: “Benim Rabbim, semadaki ve yerdeki sözü bilir. Ve O, (en iyi) işiten, (en iyi) bilendir.”

 

21/ENBİYÂ-5: Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır(şâırun), fel ye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn(evvelûne). (Meâlleri Kıyasla)

“Hayır, karışık rüyalardır. Hayır, belki onu uydurdu. Hayır, belki de o bir şairdir. Öyleyse evvelkilere gönderildiği gibi bize (de) âyet (mucize) getirsin.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-6: Mâ âmenet kablehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yu’minûn(yu’minûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onlardan önce helâk ettiğimiz ülkelerden (hiç)biri îmân etmediler. Öyleyse onlar mı îmân edecekler?

 

21/ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.

 

21/ENBİYÂ-8: Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn(hâlidîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Biz, onları (vahyettiğimiz ricalleri) yemek yemeyen bir beden (vücut) kılmadık. Ve onlar, halidin (ebedî, ölümsüz) değillerdir.

 

21/ENBİYÂ-9: Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknel musrifîn(musrifîne). (Meâlleri Kıyasla)

Sonra onlara olan vaade, sadık kaldık. Böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve müsrifleri (haddi aşanları) helâk ettik.

 

21/ENBİYÂ-10: Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). (Meâlleri Kıyasla)

Andolsun ki; içinde, sizi zikreden (sizden bahseden) bir kitap indirdik. Hâlâ akıl etmez misiniz?

 

21/ENBİYÂ-11: Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn(âharîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Biz, zalim olan nice ülkeleri kırdık (döktük, yok ettik). Ve ondan sonra başka kavimler inşa ettik (yarattık).

 

21/ENBİYÂ-12: Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn(yerkudûne). (Meâlleri Kıyasla)

Böylece (şiddetli) azabımızı hissettikleri zaman onlar, ondan kaçarlar.

 

21/ENBİYÂ-13: Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn(tus’elûne). (Meâlleri Kıyasla)

Kaçmayın ve orada şımartıldığınız (her isteğinizin yerine getirildiği) şeye (yere) ve meskenlerinize geri dönün ki (orada), sorgulanacaksınız.

 

21/ENBİYÂ-14: Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Yazıklar olsun bize! Muhakkak ki biz, zalimler olmuştuk.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-15: Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn(hâmidîne). (Meâlleri Kıyasla)

Böylece onların bu davaları (şikâyetleri); Biz onları, biçilmiş ekin (gibi) sönmüş hale getirinceye (ölünceye) kadar bitmedi.

 

21/ENBİYÂ-16: Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâıbîn(lâıbîne). (Meâlleri Kıyasla)

Biz; yeri, göğü ve ikisinin arasındaki şeyleri, oyun (eğlence) olsun diye yaratmadık.

 

21/ENBİYÂ-17: Lev erednâ en nettehıze lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâ’ılîn(fâ’ılîne). (Meâlleri Kıyasla)

Eğer Biz, eğlence edinmek isteseydik, (bunu) yapacak olsaydık mutlaka onu, Kendi katımızdan edinirdik.

 

21/ENBİYÂ-18: Bel nakzifu bil hakkı alel bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhik(zâhikun), ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne). (Meâlleri Kıyasla)

Hayır, Biz, hakkı bâtılın üzerine atarız. Böylece onu mahveder. O zaman o (bâtıl), zail olmuştur. Vasfettiğiniz (Allah’a isnat ettiğiniz) şeylerden dolayı size yazıklar olsun.

 

21/ENBİYÂ-19: Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve men indehu lâ yestekbirûne an ıbâdetihî ve lâ yestahsirûn(yestahsirûne). (Meâlleri Kıyasla)

Semalardaki (göklerdeki) ve arzdaki (yerdeki) bütün kişiler, O’nundur. Ve O’nun katında olan kişiler (huzur namazını kılanlar), O’na ibadet etmekten kibirlenmezler ve onlar yorulmazlar.

 

21/ENBİYÂ-20: Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn(yefturûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onlar, gece ve gündüz ara vermeden (Allah’ı) tesbih ederler (daimî zikrin sahibidirler).

 

21/ENBİYÂ-21: Emittehazu âliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne). (Meâlleri Kıyasla)

Yoksa onlar, arzdan (yerden) ilâhlar mı edindiler? Onları (o ilâhlar mı) diriltecek?

 

21/ENBİYÂ-22: Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne). (Meâlleri Kıyasla)

Eğer ikisinde de (semada ve arzda), Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi Allah, onların vasıflandırdığı (isnat ettikleri) şeylerden münezzehtir.

 

21/ENBİYÂ-23: Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne). (Meâlleri Kıyasla)

O (Allah), yaptığı şeylerden mesul (sorumlu) değildir. Ve onlar, (yaptıklarından) mesuldür (sorgulanırlar).

 

21/ENBİYÂ-24: Emittehazû min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn(mu’ridûne). (Meâlleri Kıyasla)

Yoksa O’ndan (Allah’tan) başka ilâhlar mı edindiler? “Haydi burhanınızı (kesin delilinizi) getirin. (İşte) bu, benimle beraber olanların ve benden öncekilerin zikridir (kitabıdır).” de. Fakat onların çoğu, hakkı bilmezler. Bu sebeple onlar, yüz çevirenlerdir.

 

21/ENBİYÂ-25: Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûn(fa’budûni). (Meâlleri Kıyasla)

Ve senden önce: “Benden başka ilâh yoktur.” diye (kendisine) vahyetmediğimiz bir resûl göndermedik. Öyleyse (sadece) Bana kul olun!

 

21/ENBİYÂ-26: Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhâneh(subhânehu), bel ıbâdun mukremûn(mukremûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve: “Rahmân evlât edindi.” dediler. O, Sübhan’dır (münezzehtir). Hayır, (onlar, kendilerine) ikram edilmiş kullardır.

 

21/ENBİYÂ-27: Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn(ya’melûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onlar, söz ile O’nun (Allah’ın önüne) geçmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) emriyle amel ederler.

 

21/ENBİYÂ-28: Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah’ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) haşyetinden korkanlardır.

 

21/ENBİYÂ-29: Ve men yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike neczîhi cehennem(cehenneme), kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve onlardan kim: “Muhakkak ki ben, O’ndan başka bir ilâhım.” derse, işte o zaman onu cehennem ile cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.

 

21/ENBİYÂ-30: E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne). (Meâlleri Kıyasla)

İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?

 

21/ENBİYÂ-31: Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve arzda (yeryüzünde), onları sarsar diye (sarsmaması için) dağlar kıldık. Ve orada geniş yollar oluşturduk. Umulur ki (böylece) onlar, hidayete ererler (ulaşırlar).

 

21/ENBİYÂ-32: Ve cealnes semâe sakfen mahfûzâ(mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn(mu’ridûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve semayı (gökleri) muhafaza edilmiş bir tavan kıldık. Ve onlar, O’nun âyetlerinden yüz çevirenlerdir.

 

21/ENBİYÂ-33: Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne). (Meâlleri Kıyasla)

Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler.

 

21/ENBİYÂ-34: Ve mâ cealnâ li beşerin min kablikel huld(hulde), e fe in mitte fe humul hâlidûn(hâlidûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve senden önce bir beşeri, ebedî (ölümsüz) kılmadık. Öyleyse sen ölürsen, o zaman onlar, ebedî mi olacaklar (ölmeyecekler mi)?

 

21/ENBİYÂ-35: Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne). (Meâlleri Kıyasla)

Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şer fitneleri ile imtihan ederiz. Ve Bize döndürüleceksiniz.

 

21/ENBİYÂ-36: Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve inkâr edenler (kâfirler), seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı zikreden (onlar hakkında konuşan) bu mu?” diyerek, seni sadece alay konusu edinirler. Ve onlar, Rahmân’ın Zikri’ni (Kitabı’nı) inkâr edenlerdir.

 

21/ENBİYÂ-37: Hulikal insânu min acel(acelin), seurîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn(testa’cilûni). (Meâlleri Kıyasla)

İnsan aceleci olarak yaratıldı. Size âyetlerimi göstereceğim. Artık Benden acele istemeyin.

 

21/ENBİYÂ-38: Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Eğer siz doğru söyleyenlerseniz, bu vaad ne zaman (yerine getirilecek)?” derler.

 

21/ENBİYÂ-39: Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâre ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). (Meâlleri Kıyasla)

İnkâr edenler, (cehennem) ateşini yüzlerinden ve sırtlarından gideremeyecekleri ve yardım olunmayacakları zamanı keşke bilselerdi.

 

21/ENBİYÂ-40: Bel te’tîhim bagteten fe tebhetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne). (Meâlleri Kıyasla)

Hayır, onlara (azap) ansızın gelecek. Böylece onları dehşette bırakacak. Artık onu reddetmeye (geri çevirmeye) güçleri yetmeyecek. Ve de onlara bakılmayacak.

 

21/ENBİYÂ-41: Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). (Meâlleri Kıyasla)

Andolsun ki senden önce (de) resûllerle alay edildi. Sonra alay etmiş oldukları şey, alay edenleri kuşattı.

 

21/ENBİYÂ-42: Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne). (Meâlleri Kıyasla)

“Sizi, gündüz ve gece Rahmân’dan (Allah’ın azabından) kim korur?” de. Hayır, onlar Rab’lerinin zikrinden yüz çevirenlerdir.

 

21/ENBİYÂ-43: Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasre enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn(yushabûne). (Meâlleri Kıyasla)

Yoksa onların, Bizden men eden (azabımızdan onları koruyan) ilâhları mı var? Onların, kendilerine dahi yardım etmeye güçleri yetmez. Ve onlara, Bizim tarafımızdan sahip çıkılmaz.

 

21/ENBİYÂ-44: Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur(umuru), e fe lâ yerevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, e fehumul gâlibûn(gâlibûne). (Meâlleri Kıyasla)

Hayır, onlara da uzun gelen bir ömür boyunca onları ve babalarını, Biz metalandırdık (faydalandırdık). Arza gelip, onu etrafından nasıl eksilttiğimizi hâlâ görmüyorlar mı? Öyleyse gâlip gelenler (üstün olanlar) onlar mı?

 

21/ENBİYÂ-45: Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne). (Meâlleri Kıyasla)

De ki: “Ben, sizi sadece vahiy ile uyarıyorum.” Ve sağırlar, uyarıldıkları zaman (uyarıldıkları) şeye daveti işitmezler.

 

21/ENBİYÂ-46: Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve eğer, onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunursa, mutlaka: “Bize yazıklar olsun, gerçekten biz, zalimler olduk.” derler.

 

21/ENBİYÂ-47: Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Biz, kıyâmet günü adalet mizanlarını koyarız. O zaman, kimseye hiçbir şeyle zulmedilmez. Ve hardal tanesi kadar bir ağırlık olsa, onu getiririz (hayat filminde gösteririz). Ve Bize, hesap görücüler kâfidir.

 

21/ENBİYÂ-48: Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttekîn(muttekîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki Biz, Musa (A.S)’a ve Harun (A.S)’a, takva sahipleri için Furkan’ı (Tevrat’ı), bir Işık (Nur) ve Zikir olarak verdik.

 

21/ENBİYÂ-49: Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn(muşfikûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onlar, gaybde (görmedikleri halde) Rab’lerine huşû duyarlar. Ve onlar, o saatten (kıyâmet saatinden) korkanlardır.

 

21/ENBİYÂ-50: Ve hâzâ zikrun mubârekun enzelnâh(enzelnâhu), e fe entum lehu munkirûn(munkirûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve bu, Bizim indirdiğimiz Mübarek Bir Zikir’dir. Siz, hâlâ O’nu inkâr edenler misiniz?

 

21/ENBİYÂ-51: Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn(âlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki daha önce İbrâhîm (A.S)’a rüşdünü (irşad yetkisini) verdik. Ve Biz, onu (irşada ehil olduğunu) bilenlerdik.

 

21/ENBİYÂ-52: İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn(âkifûne). (Meâlleri Kıyasla)

(İbrâhîm A.S), babasına ve kavmine şöyle demişti: “Sizin ibadet ettiğiniz bu heykeller nedir?”

 

21/ENBİYÂ-53: Kâlû vecednâ âbâenâ lehâ âbidîn(âbidîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Babalarımızı ona (onlara) ibadet ediyor bulduk.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-54: Kâle lekad kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn(mubînin). (Meâlleri Kıyasla)

(İbrâhîm A.S): “Andolsun ki siz ve babalarınız, apaçık dalâlettesiniz.” dedi.

 

21/ENBİYÂ-55: Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn(lâıbîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Sen, bize hakkı mı getirdin yoksa sen (bizimle) oyun mu oynuyorsun?” dediler.

 

21/ENBİYÂ-56: Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardıllezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn(şâhidîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Hayır sizin Rabbiniz, semaların ve arzın Rabbidir ve onları yaratandır. Ve ben, buna şahit olanlardanım.” dedi.

 

21/ENBİYÂ-57: Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn(mudbirîne). (Meâlleri Kıyasla)

Allah’a yemin olsun, siz arkanızı döndükten (gittikten) sonra ben mutlaka sizin putlarınıza hile yapacağım.

 

21/ENBİYÂ-58: Fe cealehum cuzâzen illâ kebîren lehum leallehum ileyhi yerciûn(yerciûne). (Meâlleri Kıyasla)

Sonra onları (putları) cüz cüz (parça parça) yaptı. Onların büyük olanı hariç. Umulur ki böylece onlar, ona rücu ederler (dönerler).

 

21/ENBİYÂ-59: Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn(zâlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Bizim ilâhlarımıza bunu kim yaptı? Muhakkak ki o, gerçekten zalimlerdendir.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-60: Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm(ibrâhîmu). (Meâlleri Kıyasla)

“Ona (kendisine), İbrâhîm denen gencin, onları zikrettiğini (putlardan bahsettiğini) işittik.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-61: Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn(yeşhedûne). (Meâlleri Kıyasla)

“Öyleyse onu, insanların gözü önüne getirin! Böylece onlar şahit olurlar.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-62: Kâlû e ente fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrahîm(ibrahîmu). (Meâlleri Kıyasla)

“Ey İbrâhîm! Bizim ilâhlarımıza bunu sen mi yaptın?” dediler.

 

21/ENBİYÂ-63: Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentıkûn(yentıkûne). (Meâlleri Kıyasla)

(İbrâhîm A.S) şöyle dedi: “Hayır, bunu onların büyüğü yaptı. Haydi eğer onlar konuşuyorlarsa (konuşabiliyorlarsa) onlara sorun!”

 

21/ENBİYÂ-64: Fe receû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn(zâlimûne). (Meâlleri Kıyasla)

Bunun üzerine kendilerine geldiler, sonra da (kendileri için); “Muhakkak ki siz; siz zalimlersiniz.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-65: Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn(yentıkûne). (Meâlleri Kıyasla)

Sonra onların başları öne eğildi. (Hz. İbrâhîm’e): “Andolsun ki sen, bunların konuşmadığını (konuşamadığını) biliyordun.” (dediler).

 

21/ENBİYÂ-66: Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum. (Meâlleri Kıyasla)

(İbrâhîm A.S): “Hâlâ size bir faydası ve zararı olmayan, Allah’tan başka şeylere mi tapıyorsunuz?” dedi.

 

21/ENBİYÂ-67: Uffin lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâh(dûnillâhi), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). (Meâlleri Kıyasla)

Size ve Allah’tan başka taptığınız şeylere yazıklar olsun. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?

 

21/ENBİYÂ-68: Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne). (Meâlleri Kıyasla)

“Eğer yapabilirseniz, onu (İbrâhîm A.S’ı) yakın! Ve ilâhlarınıza yardım edin.” dediler.

 

21/ENBİYÂ-69: Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme). (Meâlleri Kıyasla)

“Ey ateş! İbrâhîm (A.S)’a (karşı) soğuk ve selâmet (zararsız) ol.” dedik.

 

21/ENBİYÂ-70: Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha çok hüsrana düşürdük.

 

21/ENBİYÂ-71: Ve necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne). (Meâlleri Kıyasla)

Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz’a, onu ve Hz. Lut’u (ulaştırıp) kurtardık.

 

21/ENBİYÂ-72: Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve ona, İshak (A.S)’ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)’ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.

 

21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâti, ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

 

21/ENBİYÂ-74: Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis(habâise), innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Lut (A.S)’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs (kötülükler, ahlâksızlıklar) işleyen ülkeden onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.

 

21/ENBİYÂ-75: Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn(sâlihîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve onu rahmetimizin içine dahil ettik. Muhakkak ki o, salihlerdendir.

 

21/ENBİYÂ-76: Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Nuh (A.S), daha önce nida etmişti (seslenmiş, dua etmişti). Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece onu ve ehlini (ailesini) büyük bir üzüntüden kurtardık.

 

21/ENBİYÂ-77: Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım ettik. Muhakkak ki onlar, kötü bir kavim oldu. Böylece onların hepsini boğduk.

 

21/ENBİYÂ-78: Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm(kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn(şâhidîne). (Meâlleri Kıyasla)

Dâvud (a.s) ve Süleyman (a.s), bir kavmin koyunlarının gece (çobansız olarak) içinde yayılıp otladığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı. Ve Biz, onların hükmüne şahittik.

 

21/ENBİYÂ-79: Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne). (Meâlleri Kıyasla)

Böylece onu (bu hükmü), Süleyman (a.s)’a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Dâvud (a.s)’la beraber tesbih eden (etsinler diye) dağları ve kuşları musahhar (emrine amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz.

 

21/ENBİYÂ-80: Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn(şâkirûne). (Meâlleri Kıyasla)

Sizin için ona, şiddetli çarpışmalarınızda sizi korusun diye elbise (zırh) yapmayı öğrettik. Öyleyse siz şükredenler(den) misiniz?

 

21/ENBİYÂ-81: Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilel ardılletî bâreknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve fırtınalı rüzgâr, Hz. Süleyman içindi. (Rüzgâr), bereketli kıldığımız oradaki yerlere onun emriyle giderdi. Ve Biz, herşeyi bileniz (biliriz).

 

21/ENBİYÂ-82: Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik(zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn(hâfızîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve şeytanlardan, onun için denize dalanlar ve bundan başka işler yapanlar (da) vardı. Ve onları (onun emrinde) muhafaza eden, Bizdik.

 

21/ENBİYÂ-83: Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn(râhimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Hz. Eyüp, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”

 

21/ENBİYÂ-84: Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn(âbidîne). (Meâlleri Kıyasla)

Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece zarar veren şeyi giderdik (hastalığı iyileştirdik). Kullara bir zikir (öğüt) ve katımızdan bir rahmet olsun diye. Ona ehlini (ailesini) ve onlarla beraber bir mislini daha verdik.

 

21/ENBİYÂ-85: Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl(zelkifli), kullun mines sâbirîn(sâbirîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Hz. İsmail ve Hz. İdris ve Hz. Zelkifli; hepsi sabredenlerdendir.

 

21/ENBİYÂ-86: Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn(sâlihîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve onları, rahmetimizin içine dahil ettik. Muhakkak ki onlar, salihlerdendir.

 

21/ENBİYÂ-87: Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Zennûn (Yunus A.S), gadaba gelerek (öfkelenerek) gitmişti. Böylece ona muktedir olamayacağımızı (hükmedemeyeceğimizi) zannetti. Sonra karanlıklar içinde (şöyle) nida etti: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan’sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.”

 

21/ENBİYÂ-88: Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne). (Meâlleri Kıyasla)

Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve onu, gamdan (üzüntüden, kederden) kurtardık. Ve Biz, mü’minleri işte böyle kurtarırız.

 

21/ENBİYÂ-89: Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn(vârisîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Hz. Zekeriya, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Rabbim, beni tek başıma bırakma ve Sen, varislerin en hayırlısısın.”

 

21/ENBİYÂ-90: Festecebnâ leh(lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh(zevcehu), innehum kânû yusâriûne fil hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ(reheben), ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne). (Meâlleri Kıyasla)

Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve ona, Yahya (A.S)’ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak dua ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû duyanlardı.

 

21/ENBİYÂ-91: Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn(âlemîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve o (Hz. Meryem), ırzını korudu. O zaman Biz, ruhumuzdan onun içine üfledik. Onu ve oğlunu, âlemlere âyet (ibret) kıldık.

 

21/ENBİYÂ-92: İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûn(fa’budûni). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki bu sizin ümmetiniz (topluluğunuz, dîniniz), tek bir ümmettir (dîndir). Ve Ben, sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana kul olun!

 

21/ENBİYÂ-93: Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn(râciûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve emirlerini (uygulamalarını), kendi aralarında böldüler (fırkalara ayrıldılar). Hepsi Bize dönecek olanlardır.

 

21/ENBİYÂ-94: Fe men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ kufrâne li sa’yih(sa’yihî), ve innâ lehu kâtibûn(kâtibûne). (Meâlleri Kıyasla)

O halde kim mü’min olarak salihat (nefs tezkiyesi) yaparsa, bundan sonra onun gayretleri (kazandığı dereceler) örtülmez (eksilmez, yok olmaz). Ve muhakkak ki Biz, onu yazanlarız.

 

21/ENBİYÂ-95: Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn(yerciûne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve helâk ettiğimiz bir kasaba halkının, oraya dönmesi (yeniden hayata getirilmesi) haramdır (imkânsızdır).

 

21/ENBİYÂ-96: Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn(yensilûne). (Meâlleri Kıyasla)

Nihayet yecüc ve mecüc, (sedleri) açıldığı zaman tepelerin hepsinden saldırırlar.

 

21/ENBİYÂ-97: Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şahısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne). (Meâlleri Kıyasla)

Ve hak vaad yaklaştı. İşte o zaman kâfir olanların gözleri (korku ile) büyür. (Derler ki): “Bize yazıklar olsun. Biz bundan gaflet içindeydik. Meğer biz zalimler olmuşuz (kendimize zulmetmişiz).”

 

21/ENBİYÂ-98: İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehennem(cehenneme), entum lehâ vâridûn(vâridûne). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki siz ve sizin Allah’tan başka taptıklarınız, cehennem yakıtısınız (odunusunuz). Siz, ona girecek olanlarsınız.

 

21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne). (Meâlleri Kıyasla)

Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.

 

21/ENBİYÂ-100: Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn(yesmeûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onlar, orada (ızdırap ile) inlerler. Ve onlar, orada (bir şey) işitmezler.

 

21/ENBİYÂ-101: İnnellezîne sebekat lehum minnel husnâ ulâike anhâ mub’adûn(mub’adûne). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki Bizden kendilerine hüsna (güzellikler) ulaşanlar (yazılanlar), işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılanlardır.

 

21/ENBİYÂ-102: Lâ yesme’ûne hasîsehâ, ve hum fî meştehet enfusuhum hâlidûn(hâlidûne). (Meâlleri Kıyasla)

Onun (cehennemin) uğultusunu işitmezler. Ve onlar, istedikleri şeyler içinde ebedî kalacak olanlardır.

 

21/ENBİYÂ-103: Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâikeh(melâiketu), hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn(tûadûne). (Meâlleri Kıyasla)

O en büyük dehşet (korku), onları mahzun etmez. Ve melekler, onları karşılar (ve derler ki): “Bu, sizin vaadolunduğunuz gününüzdür.”

 

21/ENBİYÂ-104: Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduh(nuîduhu), va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn(fâılîne). (Meâlleri Kıyasla)

O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.

 

21/ENBİYÂ-105: Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne). (Meâlleri Kıyasla)

Andolsun ki; zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.

 

21/ENBİYÂ-106: İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn(âbidîne). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki abidler (Allah’a kul olanlar) kavmi için bunda, elbette tebliğ (açıklamalar) vardır.

 

21/ENBİYÂ-107: Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne). (Meâlleri Kıyasla)

Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.

 

21/ENBİYÂ-108: Kul innemâ yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe hel entum muslimûn(muslimûne). (Meâlleri Kıyasla)

De ki: “Bana, sizin ilâhınızın sadece tek bir ilâh olduğu vahyedildi.” Öyleyse siz müslümanlar mısınız (Allah’a teslim olanlar mısınız)?

 

21/ENBİYÂ-109: Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâ’(sevâin), ve in edrî e karîbun em baîdun mâ tûadûn(tûadûne). (Meâlleri Kıyasla)

Bundan sonra dönerlerse, o zaman de ki: “Size müsavi olarak (herkese eşit şekilde), (Allah’ın emirlerini) bildirdim (ilân ettim). Vaadolunduğunuz şey (azap) uzak mı yoksa yakın mı (eğer) ben bilseydim (bilmiyorum).”

 

21/ENBİYÂ-110: İnnehu ya’lemul cehre minel kavli ve ya’lemu mâ tektumûn(tektumûne). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki O, sözün cehrî olanını (açıkça söylenenini) ve ketmettiklerinizi (gizlediklerinizi) bilir.

 

21/ENBİYÂ-111: Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn(hînin). (Meâlleri Kıyasla)

Eğer bilsem (bilmiyorum), belki de o (erteleme), sizin için bir imtihandır. Ve belli bir zamana kadar bir meta (faydalanma)dır.

 

21/ENBİYÂ-112: Kâle rabbıhkum bil hakk(hakkı), ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn(tasıfûne). (Meâlleri Kıyasla)

Dedi ki: “Rabbim hak ile hüküm ver. Ve bizim Rabbimiz, sizin (yanlış) vasıflandırmalarınıza rağmen yardım istenilen Rahmân (Allah)’dır.”

 

Yorum yapın