Anasayfa » Ramazan Ayı Mesajları » Ramazan Fıkraları 2016

Ramazan Fıkraları 2016

RAMAZAN FIKRALARI 

 

****Ramazan Manileri 

*****Ramazan Hikayeleri

NOT :  Konu Hakkında  Yorum yazarmısınız ?
Begendinizmi?
Eksiğimiz varsa Düzeltelim?

Anladık Ramazan başlamış!

Ramazan hilali görülmeyince oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bir tiryaki, hilali görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de sımsıkı örter: geceleri mahalle kahvesine giderken de başını önüne eğermiş, nasılsa bir su birikintisi içinde hilalin aksini görünce ürkerek şöyle demiş:
– Hey mübarek! Gözüme mi gireceksin, anladık işte ramazan başlamış!..

Ramazan fıkraları

****          Bir gün fazla tutmuş

Adama sormuşlar :

-Kaç gün oruç tuttun?

-Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim! demiş.

Aynı soru, orada bulunan Bektaşi’ye sorulunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş :

-Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!

Bir eşek bir öküz

İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar:

– Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?”

O da kendini üstün göstermek için

-Bırak şunu, eşeğin tekidir”, cevabını verir.

Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar:

– Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?

Bu softa da öteki gibi

“Bırak şunu, öküzden farkı yoktur”, cevabını verir.

Akşam olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar:

– Bunlar ne erenler?

Bektaşi gülerek cevap verir:

– Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?”

*****Bizi de yedirirsin!

Eskiden toplu ramazan yemeklerinde, iftar ziyaretlerinden artan yemekleri, yemek masasına hizmet eden çocuklar yermiş.. Yani artan yemekler onların hakkı imiş.

Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata:

– Çorbayı arttırmayın israf haramdır. Yemeği bitirmek sünnettir, der.

Böylece çorba tamamen biter.

Sıra sebze yemeğine gelir, hoca yine :

-Arttırmayın sünnettir” der yemek biter.

Sıra pilava gelir, tatlıya gelir.

Hoca:

-Sünnettir, diyerek, her şeyi cemaata yedirir ve hizmet yapan çocuklar aç kalırlar.

Yemekten sonra hocanın ellerini yıkaması için su döken çocuklarla hoca şakalaşmak ister:

-Balam sizin adınız ne, der.

Çocuklar:

– Farz hoca efendi, derler.

Hoca:

-Balam hiç farzdan ad olur mu?” der.

Çocuklar da:

-Olur ya, sünnet diyelim de bizi de cemaata yediresin öylemi ?” derler…

Bizim eve de buyursun!

Bir zat Ramazan’da hiç evine gelmez, boyuna davetli davetsiz iftarlara gidermiş. Bir akşam birisi evine gelerek:

-Bu akşam sizin efendiyi filan yerde iftara davet ediyoruz, buyursunlar,deyince,

Evin hanımı:

-Ramazan neredeyse bitecek, efendiyi gören yok. Siz görebilirseniz söyleyin. Bir gece de kendi evinde iftara buyursun!

Borcun var mı?

Bir ramazan günü III. Mustafa’nın veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet’e hitaben:

– ‘Senin de borcun var mı Haşmet?’ diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır:

– Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş…

Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarladı sorusunu:

– ‘Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?’

Şair Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış:

– Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.

Bu mahalleden değiliz de...

Evvel zaman içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi’nde bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesap edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbap,

– Camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii’ne girip bir tarafa ilişiyorlar.

Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, “zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir.

Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.
Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad’ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,

– Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor.

“Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki,

“Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” “Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”

Adam hayretle devam ediyor,

 

– Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Şair cevap veriyor:

– Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!.

Buba Ramazan nedur?”

Temelin küçük kızı Emine, Ramazan ayında babasına:

-Buba Ramazan nedur? diye sorar.

Temel:

– Kiizz Emunem, Üstadum dedu ki: Ramazan İslâmun şartlarunun birunculerindendur. Bülûğ çağuna eren her Müslümana oruç tutmak farzdur.

Emine:

-Buba ver elime, ben de tutayum” der.

Temel:

-Kizum elle değül, bir gün yemek yemeden, içmeden aç kalarak oruç tutacaksun” der.

Emine:

-Anladum buba, der.

Temel:

-Emunem, diluna, gözuna, kulağuna da sahip olacaksun yoksa aç kalman fayda etmez” der.

Emine:

“Vuuyyy, o zaman arkadaşım Hatice’ye de bir daha karuşmuyacağum buba, der.

Bunları Ramazana Verin

Vaktiyle adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır, “Hanım bunu Ramazan’a sakla” dermiş. Gel zaman git zaman Ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler pişmeye, iftar sofraları dolup taşmaya başlamış.

Günlerden bir gün kapıya bir dilenci gelmiş ve Allah için bir yardım istemiş.

Kadın:

“Adın ne senin?” demiş.

“Ramazan”

“Ramazan mı? Dur öyle ise…”

Evde ne kadar ayrılmış güzel yiyecek, içecekler varsa kaplara doldurmuş.

“Al git bunları, bizim bey sana saklıyordu” demiş.

Çayımı içim gelirem

Bir gün Erzurum kahvelerinden birinde insanlar iftar vaktinin gelmesini beklerken o anda içeriye biri hızla ve şiddetle girmiş:

-Abi çabuk goşu gelin bi tenesi orucuni basır cigara içirdi gözümün ögünde kahveden biri cevap verir:

-Ola tamam bi dur neye fenikisen ambu çayımi içim gelirem.

Çömlek hesabı

Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca’nın yaramaz oğlu,muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları:

-Bugün Ramazan’ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da:

-Şimdi eve gider öğrenirim, der ve evinin yolunu tutar.

Çömleği boşaltır; bir sayar, iki, üç sayar… Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca.

– Arkadaşlar, bugün, Ramazan’ın kırkbeşi” der.

Hoca’nın bu cevabına gülüşür ve aralarından biri:

-Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırkbeşi olur mu? diye itiraz eder.

Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle:

-Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi beşi!”der.

Deniz oruç bozar mı?

Birgün Naim Hoca`ya sormuşlar;

-Denize girersek orucumuz bozulur mu?´ diye.

Naim Hoca şöyle cevap vermiş;

– Ula uşahlar, Remazanda siz denize girersez orucuz bozulmaz. Amma deniz size girerse orucuz bozilir. Ona göre…

Gökte Misafir Edilen Ne Yer?

Nasreddin Hoca, Ramazan ayı boyunca vaazlar etmek, namazları, teravihleri kıldırmak üzere evine uzak bir köyde işe başlamış. Hoca’ya köyde bir oda tahsis etmişler. Görevi kısa süreli olduğundan Hoca ailesini getirmemiş, odasında tek başına kalıyormuş.

Köyde vaaz ederken bir ara Hz. İsa’nın göğe çekildiğinden söz etmiş. Camiden çıkınca yaşlı bir kadın yanına yaklaşıp :

– Hoca efendi, Hz. İsa göğe çekildi dedin, ama orada ne yeyip ne içtiğini anlatmadın!

Hoca:

– Bre kadın, günlerdir bu köyün misafiriyim. Bir gün olsun misafirimiz ne yer ne içer demediniz de, gökte misafir edilen Peygamberin ne yeyip ne içtiğini soruyorsun ! demiş
Halim Mecalim yok

Sohbet sırasında Bektaşi’ye sormuşlar:

-Baba Erenler niçin oruç tutmazsın?

Bektaşi’de mazeret hazırdır:

-Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.

Bektaşi’yi zorda bırakmak için bir soru daha sorarlar:

-İftara çağırsalar gider misin?

-Doğrusu ne yapar eder giderim.

Bektaşi’nin bu cevabına itirazlarını bildirirler:

-Bu nasıl olur? Allah’ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetini kaçırmıyorsun!

Bektaşi’nin cevabı hazırdır:

-Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir ve affedicidir. Fakat insanlar böyle midir? Onlar, en küçük bir sebepten güceniverirler. Bunun için kulların davetlerini kaçırmamak gerekir

İtibar

Softanın biri Bektaşinin önüne geçti:

-Ey Erenler; iyisin, hoşsun, ilim irfan sahibisin; bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur o zaman, dedi.

Bektaşi gülümseyerek:

-Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, Tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem, dedi.

Nasıl Yetişeceksin

Sultan II.Mahmud Han zamanında bir zât, Ramazanda bazı ahbab ve tanıdıklarını iftara davet etmiş. Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasındaymış.

Yatsı ezanı okunmuş, cemaatle namaza başlamışlar. İmamlık eden zât, namazı neredeyse iki secdeyi bir edecek kadar acele kıldırıyormuş. Çok kısa zamanda sonuncu rekatın tahıyyatına gelmişler. O aralık dışarıdan bir adam gelip namaz kıldıklarını görünce:

-Hazır abdestim varken ben de cemaate yetişeyim, diye düşünüp safa dahil olacağı sırada cemaat selam vermiş.

İzzet Molla dönüp adama şöyle demiş:

-Be adam! Biz içinde iken yetişemiyoruz, sen dışarıdan gelip nasıl yetişeceksin?

Niyet 

Bektaşi’ye, sahurda sorarlar:

– Oruca nasıl niyet etmeli?

Bektaşi, tıka basa yedikten sonra cevap verir:

– Dayanırsam tutarım, dayanamazsam yutarım diye niyet edip ağzını çalkalamalı.

Oruç farz sahur sünnet

Adamın biri hergün hanımını zorlayarak sahura kaldırıyor yemek hazırlatıp sahur yiyormuş sonrada orucu.

Birgün beşgün bu böyle sürerken; kadın artık dayanamamış ve:

-Ula herif sende hiç vicdan yokmu orucu tutmuyorsun bana zorla sahur hazırlatıyorsun, demiş.

Adam:

-Oruç farz.sahur yemek sünnet değilm?i diye sormuş

Kadın:

-Evet demiş

Adam:

-E hanım farzı yapmıyorsak sünneti demi yapmayalım, demiş.

Oruç gitti ama

Oruç tutan Bektaşinin biri pek fena susamış. Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış gürül gürül akan bir çeşme… Adeta kendinden geçmisş bir halde ağzını dayayıp lıkır lıkır içmeye baslamış

-Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmiş.

Bektaşi, ağzınıniki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş:

-Oruç gitti, ama fakire de can geldi!

Oruç Tutayım Diye Bozdum

Aylardan Temmuz. Günler oldukça sıcak ve uzun. Aylardan Ramazan. Sabah erkenden başlayıp, gün boyu tırpanla ot biçmiş Tonyalı. Hararetten, dili bir karış dışarıda varmış evine. Kafaya takmış, orucu bozacak ama, arkadaşı bırakmıyor:

– Orucunu bozma, aha şunun şurasında akşama ne kaldı ki?

Bir punduna getirip bozmuş orucunu Tonyalı. Arkadaşı:

–Ne yaptın? Nasıl bozdun orucu? Deyince cevap vermiş Tonyalı:

–Baktum ki, orucu bozmazsam susuzluktan öleceğum. Ölürsem bir daha Allah için oruç tutamayacağum. Dedum, ey Rabbum, yaşayup senin için oruç tutayim diye orucumu kestum.

NOT :  Konu Hakkında  Yorum yazarmısınız ?
Begendinizmi?
Eksiğimiz varsa Düzeltelim?

Yorum yapın