Anasayfa » Genel » İstanbul’dan Komik Bir Sahte Karakol Hikayesi KÜÇÜKPAZAR Karakolu :)

İstanbul’dan Komik Bir Sahte Karakol Hikayesi KÜÇÜKPAZAR Karakolu :)

“GİRİŞİMCİ” POLİSLER SAHTE KÜÇÜKPAZAR KARAKOLU’NU
NASIL KURDU?

CUMHURİYET PAZAR: 1950’li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görevli üç polis memuru emekli olduktan sonra geçim kaygısıyla, yaşları da henüz genç olduğundan bir iş yapma konusunda ortaklık kurdu. Aralarında yapılan toplantılarda “Karakol kuralım” fikrinin ortaya atıldı. Küçükpazar Karakolu’nun kurulma hikayesi böyle başladı. Yıllar önce Cumhuriyet Pazar Dergi’de Lütfü Dağtaş, karakolun kurulma hikayesini yazdı.

Küçükpazar’ın hikâyesi
Anadolu’da “sıçandan doğan kendir kemirir” lafı bir kez daha doğru çıktı. Sahte karakol kurmuş ve yıllarca işletmiş bir milletiz vesselam. Onların çocukları da işi bir adım ileri götürüp dışarıya açılır ve Afrika’da ABD büyükelçiliği açar. Biz gelelim Küçükpazar Karakolu’nun kuruluş öyküsüne… İzmirli meslektaşımız Lütfü Dağtaş, sahte karakol kurma öyküsünü “Kanun Müstafa” lakaplı bir komiserden dinlemiş. Kanun Mustafa da 1980 yılında komiserlik kursu için geldiği İstanbul’da artık sahtelikten çıkıp yasal karakol haline gelen Küçükpazar Karakolu’nda görev yapan komiser anlatmış. Daha doğrusu Kanun Mustafa’nın “Daracık bir üçgende neden üç karakolun kurulmasına izin verilmiş. Mevzuata aykırı değil mi?” sorusuna yanıt verirken ortaya çıkmış. Yeni nesil bilmez belki, eskiden Unkapanı’nda sebze hali vardı. Şimdi yerinde park olan Unkapanı Sebze Hali genişce bir alana yayılıyordu. Kabzımalı, hamalı, nakliyecisi derken binlerce insanın girip çıktığı bir yer de ne hırgür ne de hırsızlık, yankesicilik eksik olmaz malum. O nedenle bir Hal Karakolu kurulmuş. Bir de köprüler karakolu diye bilenen Unkapanı Karakolu var hemen ileride. Biraz ötede İMÇ’nin arkasında Küçükpazar denilen mahallede de bir karakol var, etti üç. Oysa mevzuata göre 100 metre içinde iki karakol olmaz.


İşte Kanun Mustafa ziyaret ettiği Küçükpazar Karakolu’nda komisere bunu soruyor. O da keyfini çıkara çıkara başlıyor anlatmaya. “Bizim şu anda içinde bulunduğumuz bu Küçükpazar Karakolu’nun öyküsü 1950’lere dayanıyor. Bilebildiğim kadarıyla 1954 ya da 55 yıllarına. Az ilerimizdeki Hal Karakolu o zaman varmış. Unkapanı Karakolu, köprünün güvenliğini sağlamak için Unkapanı Köprüsü yapılırken kurulmuş. Hani sabotaj falan olursa diye… Küçükpazar Karakolu’nun kuruluşu ikisinin tam arasında bir zamana denk geliyor. 1950’li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görevli üç polis memuru emekli olurlar. Emekli olurlar ama geçim kaygısına da düşerler. Yaşları da henüz genç olduğundan bir iş yapma konusunda kafa yorarlar. Şu işi yapayım, yok bu işi yapalım derler ama bir baltaya sap olamazlar. Derken içlerinden biri bir düşünce artar ortaya. Der ki “Karakol kuralım!”
Amire çikolatayla ziyaret
Ölçerler biçerler, şu içinde bulunduğumuz karakol binasını kiralarlar. Daha önceden Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görev yaptıklarından ve çevrede tanındıklarından bu bölgeyi seçerler. Tabelacıya gidip “Küçükpazar Karakolu” yazan tabelayı yaptırır, binaya asarlar. Üç kafadar emekli; masaydı, sandalyeydi, daktiloydu, dosyaydı, kağıttı, stampaydı, mühürdü bir karakolda bulunması gereken bütün iaşeyi alıp karakolu tefriş eder, Türkiye’nin, ne Türkiye’si herhalde dünyanın ilk özel karakolunu hizmete açarlar. Karakol hizmete açılınca da bölge esnafından haraçlarını toplamayı eksisi gibi sürdürürler. O sırada da Sirkeci Emniyet Amiri değiştiğinden bölgede Küçükpazar Karakolu diye bir karakol var mı yok mu bilmemektedir. Bu arada normal bir karakol hangi görevleri yapıyorsa sahte karakolda da aynı işler normal seyrinde yapılmaktadır. Vukuat işlerini de tabii… Uygun bir fırsat kollayıp yeni göreve gelen Sirkeci Emniyet Amiri’ne de bir kutu çikolatayla “Hoşgeldin”e bile giden üç kafadar, memur azlığından yakınıp takviye memur talep ederler. Sirkeci Emniyet Amiri de, “Bende memur çok, birkaçını sizde görevlendirelim” diyerek Küçükpazar Karakolu’nun emrine üç polis memurunu verir. Böylece bir karakolda olması gereken tüm düzenek kurulmuş olur. Suçlular adliyeye götürülmekte, evraklar gelmekte, evraklar gitmekte, yazışmalar dosyalanmakta, suçüstüler yapılmaktadır. Bildiğiniz karakol gibi yani.
Kömür dağıtımı

İşler o kadar aksamadan ve mevzuata uygun yürümektedir ki, izin programları bile oluşturulmakta ama karakolun kurucu üç memurdan ikisi izin ayrılırsa biri işler karışmasın diye muhakkak karakolda kalmaktadır. İki memurun yine yıllık izin kullandıkları bir gün, nöbetçi kalanın bir yakını vefat edince o da iki üç günlüğüne memleketine gitmek zorunda kalır.

Aynı günlerde de Sirkeci Emniyet Amirliği’nden bir memur geçici görevle Küçükpazar Karakolu’na gönderilir. Bu memur daha önce İl Emniyet Müdürlüğü’nde karakolların kömür dağıtım işini yaptığından hemen tüm karakolları ezbere bildiği için Küçükpazar Karakolu diye bir karakolda görevlendirilince şaşırır. Karakoldaki diğer memurların da pek bir şey bildikleri yoktur. Bu arada kış da yaklaştığından kömür dağıtım işinin bittiğini de bilmektedir. Oysa Küçükpazar Karakolu’na henüz kömür mömür gelmemiştir. Birgün kendine iş edinir, “herkesin karakoluna kömür geldi de bizimkine niye gelmiyor” diye meraklanıp Emniyet Müdürlüğü’nün kömür dağıtım bölümünde eski arkadaşlarının yanına gider.

-Yahu arkadaş, herkesin karakoluna kömür verdiniz de bizim karakola niye vermiyorsunuz?

-Sizin karakol neresi?

-Küçükpazar Karakolu…

-Ne yanda bu karakol?

-Unkapanı’nda…

– Cık, biz öyle bir karakol bilmiyoruz.

-Hemşehrim nasıl olur, binası var, memurları var, ben orada görev yapıyorum.

Karakol listeleri çıkarılır ama böyle bir karakolun izine rastlanmaz. Yine de eski arkadaşlarının elini boş göndermez kömür verirler. Kömürün geldiği gün karakolun kurucusu üç memur da izinden dönmüş, ekmek tekneleri karakolda göreve başlamışlardır.

– Ne var ne yok arkadaşlar? -İyi ne olsun.

-Biz yokken ne yaptınız?

-Kömür aldık.

-Ne kömürü?

Üç kafadar, karakolun elektrik, su ve kömür giderlerini kendi cebinden karşıladığı için kafalarında bir şimşek çakar. Üçü de şaşkın, sararmış bir yüzle, birbirlerine bakakalırlar. Ama yapacakları bir şey de yoktur. Kömürü geri de gönderemezler. Olanı biteni gözleyen ve kömür temin eden işgüzar memur, ertesi gün yanına bir arkadaşını da alıp Sirkeci Emniyet Amiri’ne gider. Olup biteni amire anlatırlar. Emniyet Amiri, yanına iki polis memurunu da alıp İstanbul Emniyet Müdürü’nün huzuruna çıkar. Olayı anlatır. Zamanın Emniyet Müdürü gün görmüş uyanık bir adamdır. Su bastı, sol oldu gibisinden bir yazı yazdırıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Küçükpazar Karakolu’nun demirbaş dökümünü ister. Kısa bir süre sonra Genel Müdürlükten “böyle bir karakolumuz yoktur” yanıtı gelir. Emniyet Müdürü ildeki bütün şube müdürlerini çağırtır, olayı özetler ve hep birlikte Küçükpazar Karakolu’nun yolunu tutarlar.

Karakoldaki tüm memurlar da haberdar edilmiştir. Emniyet Müdürü memurları şube müdürlerinin önünde sorguya çeker.

-Sen kaç yıldır bu karakoldasın?

-Sen kaç yıldır görev yapıyorsun? Ayrıla ayrıla geriye karakolu kuran üç eski memur kalır.

-Siz geldiğinizde bu karakol var mıydı? Biraz kem kümden sonra karakol kurucusu üç memur da konuşmaya başlar.

-Valla müdürüm emekli olduktan sonra bir iş kuramadık aklımıza karakol kurmak geldi, biz de kurduk. Müdür, öyküyü dinledikten sonra tamam, der ve ekler:

-Bu olayı hiç bir zaman hiç bir yerde anlatmayacaksınız. Derhal İstanbul’u terk edip, ailenizle birlikte izinizi kaybettireceksiniz. Şube müdürlerine de dönerek şu talimatı verir:

-Bu karakol bugünden itibaren yasal hale gelecek. Ankara’ya bir yazı yazın, su baskını, sel falan diye bir şeyler uydurun. Sahte olarak kurulan Küçükpazar Karakolu yasal hale büründükten sonra yıllarca hizmet verdi.

Yorum yapın