Anasayfa » İSLAM ANSİKLOPEDİSİ » Kur’an Türkler Hakkında Ne Diyor ?

Kur’an Türkler Hakkında Ne Diyor ?

Türk Ve Türklük Düşmanları Her Ne Kadar Bazı Tenkitler Yönelterek Kabul Etmeye Yanaşmasalar Da Hz. Peygamber’in Hadislerinde Türklerden Bahsedilmektedir. Hatta Hz. Peygamber Türkler Hakkında Son Derece İyi Şeyler Söylemenin Yanında, Arapları Türkler Konusunda Bilhassa Uyarma Gereği Duymaktadır. Muhtelif Kitaplarda Hz. Peygamber’in Sefer Sırasında Türk Yapımı Bir Zırh Giydiğinden Ve “Kubbet’it Türk” İsmi Verilen Bir Türk Çadırı Kullandığından Bahsedilmektedir. Hatta Meşhur Hendek Savaşı Sırasında Hz. Peygamber, Ordusunu Bu Çadırdan Sevk Ve İdare Etmiştir. Yine Rivayete Göre; Hz. Peygamber’in Yakın Çevresinde Az Sayıda Da Olsa Türkler Bulunuyordu. Öyle Ki; İslam’ın İlk Kadın Şehidi Sümeyye’nin De Bir Türk Kızı Olduğu Ve Asıl Adının Pamuk Olduğu Söylenmektedir(1).

İşte Bütün Bunlar, Bize, Hz. Peygamber’in Türklerle Karşılaştığını Ve Türkler Hakkında Az Çok Bir Fikir Sahibi Olduğunu, Dolayısıyla Türkler Hakkındaki Hadislerin De Sahih Olduğunu Düşündürmektedir. Hatta Bu Hadislerin Pek Çoğu, Hadis Bilginleri Tarafından “Güvenilir Kaynak” Kabul Edilen “Buhari”, “Tirmizi” Ve “Ebu Davud” Gibi Hadis Kitaplarında Bile Geçmektedir.

Hz. Peygamber’in Türkler Hakkındaki Hadislerinden En Ünlüsü Ve Bilineni Şudur: “İstanbul Elbette Feth Olunacaktır. Onu Fetheden Kumandan Ne Güzel Kumandan, Onu Fetheden Ordu Ne Güzel Ordudur”. Şimdi Bir Taraftan, Hz. Peygamber’in Övgüsüne Mazhar Olmak İçin Arapların İlk Devirlerden Beri Muhtelif Kereler İstanbul’u Fethetmek İçin Çeşitli Seferler Düzenlediklerini Ve Ashaptan Ebu Eyyup El-Ensari (Eyüp Sultan) Hazretlerinin Bu Seferlerden Birisine Katılarak İstanbul’a Geldiğini Ve Orada Öldüğünü Söyleyeceksiniz, Bir Taraftan Da Türkleri İşaret Ettiği Gerekçesiyle Yukarıdaki Hadise “Uydurmadır” Diyeceksiniz. Doğrusu Bu Durum, Tam Bir İkiyüzlülüktür.

Hz. Peygamber’in Türklerle İlgili Hadislerinden Bazıları İse Şöyledir: “Türkler Size İlişmedikçe Sizler De Türklere İlişmeyin”, “Türk Dilini Öğreniniz, Çünkü Türklerin Çok Uzun Sürecek Bir Hakimiyetleri Vardır”,“Ulu Ve Aziz Allah Diyor Ki; Benim Türk İsmini Verdiğim Ve Maşrıkta İskân Ettiğim Bir Takım Askerlerim Vardır Ki Herhangi Bir Kavme Karşı Gazaba Gelecek Olursam O Türk Askerlerimi İşte O Kavmin Üstüne Saldırtırım” Hz. Peygamber’in Türklerle İlgili Hadislerinden Bir Kısmının Sadece, Araplara Türkçe Öğretmek Maksadıyla “Divan-I Lügat-İt-Türk” İsmiyle Sözlük Hazırlayan Kaşgarlı Mahmud, Bir Kısmının Da Sadece Türklerin Faziletleri Üzerine Eser Kaleme Alan İbn-İ Cahz Gibi Arap Kaynaklarında Bulunuyor Olması Bile Benim Bu Hadislerin Sahihliği Konusundaki Düşüncemi Değiştirmeye Yetmemektedir.

Kur’an Türkler Hakkında Ne Diyor ?

Türk Ve Türklük Düşmanları Her Ne Kadar Karşı Çıksalar Da Güneş Balçıkla Sıvanmaz Hesabı Hz. Peygamber’in Türkler Hakkındaki Hadisleri Kaynaklarda Bir Güneş Gibi Parlamaktadır. Peki, Acaba Kur’an Türkler Hakkında Ne Diyor? Daha Doğrusu Kur’an Türkler Hakkında Bir Şey Diyor Mu? Türk Ve Türklük Düşmanlarına Sorarsanız Kur’an Türkler Hakkında Hiç Bir Şey Demiyor. Eğer Bu Türk Düşmanlarının Dediklerini Doğru Kabul Edersek Karşımıza Çıkan Sonuç Şu Oluyor:

Kur’an, Sadece İsrailoğulları Ve Araplar İçin İndirilen Bir Kitaptır, İslamiyet De İsrailoğulları İle Arapların Ulusal Dinidir! Diğer Milletler İse İsrailoğulları’nın Ve Arapların Kölesi Ve Cariyesi Hükmündedirler! Çünkü Kur’an’da En Çok Adı Geçen Kavim Beni İsrail, Yani İsrailoğulları’dır. İsrailoğulları’nın 1/6’Sı Kadar Da Arapların Adı Zikredilmektedir Kur’an’da. Ayetlerde Geçen Kavim İsimlerine Bakarsanız Durum Böyledir. Böyle Bir Yaklaşımın, Muharref Tevrat’ın Öngördüğü Bir Yaklaşım Olduğu Ortadadır.

Ancak Asıl Gerçek Elbette Böyle Değildir. Açıkça Zikredilmese Bile Kur’an’da Pek Çok Kavme, Bu Arada Türklere De İşaret Eden Ayetler Bulunmaktadır Ki; Türklere İşaret Eden Ayetlerin Başında Mâide Suresi’nin 54. Ayeti Gelmektedir. Söz Konusu Ayetin Meâli Şöyledir:

“Ey İman Edenler! Sizden Kim Dininden Dönerse, (Bilin Ki) Allah Onların Yerine Öyle Bir Topluluk Getirir Ki, Allah Onları Sever, Onlar Da Allah’ı Severler. Onlar Mü’minlere Karşı Alçak Gönüllü, Kâfirlere Karşı Güçlü Ve Onurludurlar. Allah Yolunda Cihad Ederler. (Bu Yolda) Hiçbir Kınayıcının Kınamasından Da Korkmazlar. İşte Bu, Allah’ın Bir Lütfudur. Onu Dilediğine Verir. Allah Lütfu Geniş Olandır, Hakkıyla Bilendir.”(3).

Şimdi Yukarıdaki Mealinden Hareketle, Bu Ayetin Nasıl Oluyor Da Türklere İşaret Ettiğine Bir Bakalım:

İlk Başta İfade Edelim Ki; Türklerin Uzun Asırlar Boyunca İslam’a Yapmış Oldukları Hizmetlere, Özellikle De Haclı Seferlerine Karşı Duruşlarına, Mukaddes İslam Beldelerine Yapmış Oldukları Hizmetlere Ve Bilhassa Uzun Asırlar Boyunca Bu Beldeleri Korumalarına, İslam Sancağını Uzak Diyarlara Kadar Taşımalarına Bakarak, Birçok İslam Bilgini, Ayette Geçen Kavmin Ancak Türkler Olabileceğini Kabul Ve İkrar Etmişlerdir. Bunlara Göre; Araplardan Sonra İslam’ın Temsilciliği Türklere Geçmiş Ve Türkler Bu Görevi Uzun Yıllar Hakkıyla Yerine Getirmişlerdir. Dolayısıyla Mâide Suresi’nin 54. Ayeti, Hiçbir Kuşkuya Yer Vermeyecek Biçimde Türkleri İşaret Etmektedir.

Bu Türlü Düşünenlerin Başında Kürt Kökenli İki Türk Âlimi Gelmektedir Ki; Bunlardan Birisi Vâni Mehmet Efendi, Diğeri De Bediüzzaman Said-İ Nursi’dir. Kendisi De Nur Cemaati Mensubu Olan Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı Bunları Uzun Uzun Anlatır Kitaplarında. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Celal Yıldırım Ve Ömer Nasuhi Bilmen Gibi Bazı Türk İslam Âlimlerinin De Aynı Görüşte Olduğu İfade Edilmektedir.

Pakistanlı İlim Adamı Mevlâna Şeyh Muhammed “İslâm’ın Yayılış Tarihi” İsimli Eserinin Iıı. Cildinin 935 Ve 936. Sayfalarında Konu İle İlgili Görüşlerini Açıklarken; “Türkler Siyaset Sahasında Ortaya Çıktıkları Zaman İslâm Âleminin Vaziyeti Hiç De Memnuniyet Verici Değildi. …İşte Hak Tealânın Kendi Dinini Korumak İçin, Kuvvetli Bir Unsur Ortaya Çıkarmasına Şiddetle İhtiyaç Görünüyordu. İslâm’ın Bu Siyaseti Ve İdare Zayıflığını Bertaraf Eylemek Hususunda, Müslüman Himmet Sahipleri Gerekliydi. Tam Bu Sırada Cenab-I Hak Teâlâ Kudretini Gösterdi, Selçukiler Ortaya Çıktılar…“Der Ve Uzun Uzun Türklerin İslâm’a Yapmış Olduğu Fedâkârâne Hizmetlerden Bahseder.

İtiraf Etmek Gerekirse Ben De Yukarıdaki İslam Bilginleri Gibi Düşünüyor Ve Mâide Suresi’nin 54. Ayetinde Bahsedilen Kavmin Türkler Olduğuna İnanıyorum. Benim Hareket Noktam Özellikle Ayette Geçen “Ey İman Edenler! Sizden Kim Dininden Dönerse, (Bilin Ki) Allah Onların Yerine Öyle Bir Topluluk Getirir Ki…” Cümlesidir. Çünkü Bu Cümle Direk Olarak Dinden Dönenleri, Yani İrtidat Edip (İslam’dan Çıkıp) Mürted Durumuna Düşenleri (Başka Bir Dine, Çoğu Kere De Eski Dinlerine Dönenleri)Muhatap Almaktadır(3). Aşağıda Üç Numaralı Dipnotta İlahiyatçı Prof. Dr. Bekir Topaloğlu Tarafından Verilen Bilgilerden Da Anlaşılacağı Üzere, İrtidat Olayları, Hz. Peygamber’in Vefatıyla Birlikte Başlamış Ve Kısa Sürede Kuvvet Kullanılarak Sona Erdirilmiştir. İlk Halife Hz. Ebu Bekir, Daha Çok Bu Tür Olayları Bastırmak İçin Uğraşmıştır.

İşte Bu Durumda Mâide Suresi’nin 54. Ayetinin Ne Zaman Nazil Olduğu Büyük Önem Kazanmaktadır. Yukarıda Dedik Ki; Bahse Konu Ayet Direk Olarak Mürtetleri Muhatap Almaktadır. Bu Olaylar, 620’Li Yılların Sonu İle 630’Lu Yılların Hemen Başında Meydana Geldiğine Göre Ayetin İniş Tarihi Büyük Önem Kazanmaktadır.

Muhammed Hamdi Yazır; “Mâide Suresi’nin, Medine Döneminin Sonlarında, Hudeybiya Anlaşması’nın İmzalandığı Yılı (628) Takip Eden Yıldan İtibaren İndirilmeye Başlandığını, Bir Kısmının Mekke’nin Fethi Senesi(630) Bir Kısmının Da Veda Haccı Sırasında(632) İndirildiğini” Söylemektedir. Ayrıca M.hamdi Yazır, “-Mâide Suresi’nin Tamamı Veda Haccı İçin Yapılan Yolculuk Sırasında İndirilmiştir- Diyenlerin De Bulunduğunu” Zikretmektedir(4).

Demek Oluyor Ki; Mâide Suresi, 628-632 Yılları Arasında, Yani İrtidat Olaylarının Görülmeye Başladığı Dönemde Nazil Olmuş, Bununla Mücadele Edilmeye Başlandığı Yılların Hemen Arifesinde İnme İşlemi Tamamlanmıştır. O Halde Şimdi İkinci Bir Tarihi Daha Bilmemize İhtiyaç Vardır. O Tarih Türklerin İslamiyet’le Tanışma, Yani İslam’ı Kabul Ediş Tarihidir. İslam Tarihçileri Hz. Peygamber Döneminden Beri, Sayıları Az Da Olsa Medine Ve Diğer İslam Topraklarında Müslüman Türkler Bulunduğunu Haber Vermektedir. Ancak Türklerin İslamiyet’le Kitle Halinde Tanışmaları 642 Yılında Arap İslam Devleti İle Fars Kökenli Sasani Devleti Arasında Yapılan Nihavent Savaşı İle Başlar. Zira O Tarihlerde Türklerin Meskûn Bulunduğu Türkistan Topraklarının Büyük Bölümünün Yönetimini Elinde Bulunduran Sasani Ordusunda Çok Sayıda Türk Kökenli Asker Bulunuyordu. İşte 642 Yılında Cereyan Eden Nihavent Savaşı İle Hem Türkler İslamiyet’le Tanışmış, Hem De Araplar Türkleri Ve Bilhassa Onların Üstün Savaş Yeteneklerini Yakından Tanıma İmkânı Bulmuşlardır.

Zaten Nihavent Savaşı’ndan Sonra Sasani Devleti Gittikçe Zayıflayıp Yıkılmaya, Arap İslam Orduları İse Türklerin De Meskûn Olduğu İran İçlerine Ve Türkistan’a Doğru İlerlemeye Başladılar. Emeviler Zamanında Arap Ordu Kumandanları Özellikle Türklerden Toplu Esir Alarak Bunları İslam Devleti’nin Egemen Olduğu Coğrafyalara Göndermeye Başladılar. Yaklaşık 90 Yıl Süren Emevi Saltanatından Sonra Kurulan Abbasi Hanedanlığı Sırasında İse, Türkistan’daki Türkleri Esir Alıp Topluca, Başta Irak Olmak Üzere Arap İslam Devleti’nin Merkezine Yakın Bölgelere Gönderme Siyasasına Daha Da Ağırlık Verildi. Ancak Bu Tersine Bir Etki Yarattı Ve İslam Devleti Topraklarına Gelen Türkler, Kısa Zamanda İslam Orduları’nın Vurucu Gücü Haline Geldiler, Kısa Süre Sonra Da İslam Ordularının Yönetimini Büsbütün Ele Geçirdiler. Arkasından Da İslam Devleti’nin Fiili İdaresini Ele Aldılar.

Öte Yandan Bizim Kanaatimize Göre; Mâide Suresi’nin 54. Ayeti Kerimesi, Dar Anlamda Asr-I Saadet’in Son Yıllarında Başlayıp İlk Halife Ebû Bekir Döneminde Sona Eren İrtidat Olaylarına Karışan Mürtetleri Hedef Almakla Birlikte, Geniş Anlamda Emevi Ve Abbasi Dönemlerini, Özellikle Emevi Dönemini De Hedef Almaktadır. Zira Emeviler, Az Çok Ashabın Ortak Kararıyla Seçilen Halifeler Dönemine Son Vermiş Ve İslam’a Aykırı Olarak Saltanat Dönemini Başlatmışlardır. Sıffin Savaşı’ndan Başlamak Üzere Hz. Peygamber’in Soyuna, Yani Ehl-İ Beyt’e Karşı Giriştikleri Açık Düşmanlık Da Cabasıdır. Ayrıca Emeviler, İslam’a Açıkça Aykırı Biçimde Tamamen Irkçı Bir Yönetim Anlayışı İle Hüküm Sürmüşlerdir. İşte Türkler, Tam Bu Dönemde Müslüman Olmuşlar, Emevilerin Son Dönemlerinde Girmeye Başladıkları İslam Ordusu’nu, Abbasiler Döneminde Büsbütün Ele Geçirmişler Ve İslam’ın Korucuyu Gücü Olmuşlardır.

Dolayısıyla Biz, Tıpkı Birçok İslam Âlimi Gibi Mâide Suresi’nin 54. Ayeti Kerimesinde Bahsedilen Ve Övülen Kavmin Kesinlikle Türkler Olduğuna İnanıyoruz. Elbette En Doğrusunu Yine De Bahse Konu Ayetin Gerçek Sahibi Allah Bilir.

Son Söz Olarak İlave Edelim Ki; Bugün Türk Olmaktan Utananlar, Türk Olduğunu Söylemeye Çekinerek Kendisine Bazı Alt Kimlikler Bulmaya Çalışanlar, Bunun İçin Anayasa’dan Türk Kavramını Çıkarma Manevraları Yapanlar Ve Özellikle De Kürt Kökenli Vatandaşlarımız İyi Bilsinler Ki; Türklük Onların Sandıkları Gibi Utanılacak Bir Şey Değildir. Tersine Gurur Duyulacak Bir Şeydir. Çünkü Türkler Bizzat Allah Tarafından Tebcil Edilen Bir Millettir. Bunu Sadece Bizim Gibi Sıradan İnsanlar Değil, Bizzat Mehmet Vâni Efendi Ve Said-İ Nursî Gibi Kürt Kökenli Büyük Türk Âlimleri De Söylemektedirler.

16 Ekim 2011

Ömer Sağlam

____________
1-Çankırı Yöresinde Yıkanıp Liflerine Ayrılarak (Didilerek) İplik Yapılmaya Hazır Hale Getirilmiş Tiftiğe “Sümek” Adı Verilmektedir. Şahsen Sümek İle Sümeyye Arasında Bir İlişki Olduğunu Düşünüyorum.

2- Ayetin Meâli, Dib İnternet Sitesindeki Kur’an-I Kerim Meali’nden Alınmıştır,

3-Türkiye’de Günümüz İslam Âlimlerinin Önde Gelenlerinden Birisi Olan Prof. Dr. Bekir Topaloğlu’nun Konuya İlişkin Görüşü Şöyledir: “Îrtidat, Geriye Dönüş Demektir. Genelde Bir Kişinin Sahip Olduğu Dînî Terk Etmesine İrtidat Denilmiştir. Bu Kişi İster Başka Bir Dînî, İster Mutlak Manada İnançsızlığı Benimsemiş Olsun. Ancak İslam Literatüründe Allah Teala’nın Son Dînî Olan Ve Bütün İlahî Dinleri Kucaklayan İslamiyeti Benimsemişken Terk Eden, Ondan Çıkan Kişinin Bu Fiiline ‘İrtidat’ Ve O Kişiye ‘Mürted’ Denilmiştir… İslam Tarihinde, Asr-I Saadetin Son Dönemleri Hariç, Topluca Veya Önemsenecek Mahiyette İrtidat Hareketleri Olmamıştır… Asr-I Saadet’İn Son Döneminde Göze Çarpan Dinî Hareketlere Gelince, Bunlar Her Ne Kadar İrtidat (Ridde) Olarak Adlandırılmışsa Da, Aslında İslamlaşma Mücadeleleri Mahiyetindedir. Çünkü On Yıl Gibi Kısa Bir Medine Döneminde Bütün Arabistan Yarımadasının İslamlaşması Çok Önemli Bir Sosyolojik Olaydır. Bu Büyük Hareket İçinde İslamiyeti Zahiren Benimseyenler Olduğu Gibi Müseylime Gibi Nübüvveti Bir Saltanat Makamı Olarak Görenler Ve Kendilerine De Bu Saltanattan Pay Ayırmak İsteyenler De Olmuştur. Bu Mücadele O Dönemde Bitmiştir…”
4-M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C,3, S, 75, Çelik-Şura Yayınları, 1993, İstanbul.

Yorum yapın