Anasayfa » İSLAM ANSİKLOPEDİSİ » TÂHÂ Suresi Arapça ve Türkçe Anlamı

TÂHÂ Suresi Arapça ve Türkçe Anlamı



 

20/TÂHÂ-1: Tâ, hâ. (Meâlleri Kıyasla)

Tâ, Hâ.

 

20/TÂHÂ-2: Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ. (Meâlleri Kıyasla)

Kur’ân’ı sana meşakkat (güçlük) olsun diye indirmedik.

 

20/TÂHÂ-3: İllâ tezkireten li men yahşâ. (Meâlleri Kıyasla)

Huşû sahiplerine zikir (öğüt) olsun diye.

 

20/TÂHÂ-4: Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ. (Meâlleri Kıyasla)

Arzı ve yüksek semaları yaratan tarafından indirilmiştir.

 

20/TÂHÂ-5: Er rahmânu alel arşistevâ. (Meâlleri Kıyasla)

Rahmân arşın üzerine istiva etti.

 

20/TÂHÂ-6: Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardı ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ. (Meâlleri Kıyasla)

Semalarda ve arzda ve ikisinin arasında ve de nemli toprağın altında olanlar, O’nundur.

 

20/TÂHÂ-7: Ve in techer bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve sen, sözü açıklasan da (açıklamasan da) muhakkak ki O, gizliyi ve daha gizliyi (ve en gizliyi) bilir.

 

20/TÂHÂ-8: Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ. (Meâlleri Kıyasla)

Allah ki, O’ndan başka İlâh yoktur. En güzel isimler, O’nundur.

 

20/TÂHÂ-9: Ve hel etâke hadîsu mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

Sana Musa (A.S)’ın haberi geldi mi?

 

20/TÂHÂ-10: İz reâ nâren fe kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi kabesin ev ecidu alen nâri hudâ(huden). (Meâlleri Kıyasla)

Bir ateş gördüğü zaman ailesine şöyle demişti: “Durup bekleyin! Muhakkak ki ben, bir ateş gördüm. Belki ondan, size bir kor (nur) getiririm veya ateşin üzerinde (nurun yanında) hidayeti bulurum.”

 

20/TÂHÂ-11: Fe lemmâ etâhâ nûdiye yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

Böylece oraya (ateşin (nurun) yanına) geldiği zaman “Ya Musa!” diye nida olundu.

 

20/TÂHÂ-12: İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk(na’leyke), inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki Ben, Ben senin Rabbinim. Şimdi pabuçlarını çıkar. Şüphesiz sen, mukaddes vadi Tuva’dasın.

 

20/TÂHÂ-13: Ve enahtertuke festemi’ li mâ yûhâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve Ben, seni seçtim. Öyleyse vahyolunan şeyi dinle!

 

20/TÂHÂ-14: İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî. (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki Ben, Ben Allah’ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyleyse Bana kul ol ve Beni zikretmek için namazı ikame et!

 

20/TÂHÂ-15: İnnes sâate âtiyetun ekâdu uhfîhâ li tuczâ kullu nefsin bimâ tes’â. (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki o saat (kıyâmet saati), gelecektir. Bütün nefslere (herkese), çalışmalarının karşılığının (ceza veya mükâfatlarının) verilmesi için neredeyse onu, Kendimden bile gizleyeceğim.

 

20/TÂHÂ-16: Fe lâ yesuddenneke anhâ men lâ yu’minu bihâ vettebea hevâhu fe terdâ. (Meâlleri Kıyasla)

Öyleyse ona (kıyâmet saatine), inanmayanlar ve hevesine (nefsinin afetlerine) tâbî olanlar, sakın seni ondan (kıyâmet gününe îmân etmekten) alıkoymasın. O taktirde sen (de) helâk olursun.

 

20/TÂHÂ-17: Ve mâ tilke bi yemînike yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

O sağ elindeki nedir, ey Musa?

 

20/TÂHÂ-18: Kâle hiye asây(asâye), etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ. (Meâlleri Kıyasla)

“O benim asamdır, ben ona dayanırım (yaslanırım). Ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim. Benim için onda, daha başka menfaatler (faydalar) da vardır.” dedi.

 

20/TÂHÂ-19: Kâle elkıhâ yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Allahû Tealâ): “Ey Musa, onu at!” dedi.

 

20/TÂHÂ-20: Fe elkâhâ fe izâ hiye hayyetun tes’â. (Meâlleri Kıyasla)

Böylece onu attı. O zaman o, hızla hareket eden (koşan) bir yılan olmuştu.

 

20/TÂHÂ-21: Kâle huzhâ ve lâ tehaf se nuîduhâ sîretehel ûlâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Onu al ve korkma! Onu ilk suretine (durumuna) döndüreceğiz.” dedi.

 

20/TÂHÂ-22: Vadmum yedeke ilâ cenâhıke tahruc beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ. (Meâlleri Kıyasla)

Elini, (koynunun) yan tarafına koy (sok). Başka bir âyet (mucize) olarak, kusursuz (lekesiz) ve beyaz (nurlu) olarak çıkar.

 

20/TÂHÂ-23: Li nuriyeke min âyâtinel kubrâ. (Meâlleri Kıyasla)

Büyük âyetlerimizden (mucizelerimizden) birini, sana göstermemiz içindir.

 

20/TÂHÂ-24: İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ. (Meâlleri Kıyasla)

Firavuna git! Çünkü o, azdı.

 

20/TÂHÂ-25: Kâle rabbişrah lî sadrî. (Meâlleri Kıyasla)

(Musa A.S): “Rabbim benim göğsümü şerhet (yar, aç).” dedi.

 

20/TÂHÂ-26: Ve yessir lî emrî. (Meâlleri Kıyasla)

Ve bana işimi kolaylaştır.

 

20/TÂHÂ-27: Vahlul ukdeten min lisânî. (Meâlleri Kıyasla)

Ve dilimden düğümü (peltekliği) çöz.

 

20/TÂHÂ-28: Yefkahû kavlî. (Meâlleri Kıyasla)

Sözlerimi idrak etsinler.

 

20/TÂHÂ-29: Vec’al lî vezîren min ehlî. (Meâlleri Kıyasla)

Ve ailemden bana bir yardımcı kıl.

 

20/TÂHÂ-30: Hârûne ahî. (Meâlleri Kıyasla)

Kardeşim Harun.

 

20/TÂHÂ-31: Uşdud bihî ezrî. (Meâlleri Kıyasla)

Onunla, gücümü artır (beni güçlendir).

 

20/TÂHÂ-32: Ve eşrikhu fî emrî. (Meâlleri Kıyasla)

Ve onu, işimde bana ortak kıl.

 

20/TÂHÂ-33: Key nusebbihake kesîrâ(kesîren). (Meâlleri Kıyasla)

Seni, çok tesbih etmemiz için.

 

20/TÂHÂ-34: Ve nezkureke kesîrâ(kesîren). (Meâlleri Kıyasla)

Ve Seni, çok zikredelim.

 

20/TÂHÂ-35: İnneke kunte binâ basîrâ(basîren). (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki Sen, bizi görensin.

 

20/TÂHÂ-36: Kâle kad ûtîte su’leke yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Allahû Tealâ): “Ey Musa! Sana istediğin verilmiştir.” dedi.

 

20/TÂHÂ-37: Ve lekad menennâ aleyke merreten uhrâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki seni, bir kere daha ni’metlendirdik (ni’metlendirmiştik).

 

20/TÂHÂ-38: İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ. (Meâlleri Kıyasla)

Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik.

 

20/TÂHÂ-39: Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fîl yemmi felyulkıhil yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh(lehu), ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî. (Meâlleri Kıyasla)

(Onu sandığa koymasını, sonra onu denize (Nil Nehri’ne) bırakmasını (vahyetmiştik). Böylece deniz, onu sahile atsın, Benim ve onun düşmanı, onu alsın. Ve gözümün önünde (korumam altında) yetiştirilmen için sana, Kendimden muhabbet (sevgi) verdim.

 

20/TÂHÂ-40: İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluh(yekfuluhu), fe reca’nâke ilâ ummike key takarre aynuhâ ve lâ tahzen(tahzene), ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnâ(futûnen), fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

Kızkardeşin (seni izleyerek) yürüyordu. (Seni saraya aldıkları zaman onlara şöyle) diyordu: “Size, ona kefil olacak (emzirip, bakacak) birisine delil olayım mı (bulmanızda yardım edeyim mi)? Böylece seni, annene döndürdük. Onun, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın diye. Ve birisini öldürmüştün. O zaman (da) seni, gamdan (üzüntüden) kurtarmıştık. Ve seni, sınavlarla imtihan ettik. Böylece Medyen halkı içinde senelerce kaldın. Sonra kaderin gereği (takdir edilen zamanda buraya) geldin ya Musa!”

 

20/TÂHÂ-41: Vastana’tuke li nefsî. (Meâlleri Kıyasla)

Ve Ben, seni (nebî olarak) Kendime seçip, yetiştirdim.

 

20/TÂHÂ-42: İzheb ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî. (Meâlleri Kıyasla)

Sen ve kardeşin, âyetlerimle (mucizelerimle) gidin ve Benim zikrimi (Beni zikretmeyi) ihmal etmeyin (daimî zikirde olun).

 

20/TÂHÂ-43: İzhebâ ilâ fir’avne innehu tagâ. (Meâlleri Kıyasla)

Firavuna ikiniz gidin. Muhakkak ki o, azdı.

 

20/TÂHÂ-44: Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen leallehu yetezekkeru ev yahşâ. (Meâlleri Kıyasla)

O zaman ona, yumuşak söz söyleyin. Böylece o, tezekkür eder (anlar) veya huşû duyar.

 

20/TÂHÂ-45: Kâlâ rabbenâ innenâ nehâfu en yefruta aleynâ ev en yatgâ. (Meâlleri Kıyasla)

(O ikisi): “Rabbimiz gerçekten biz, onun bize (karşı) ifrata (aşırı) gitmesinden veya azgın davranmasından korkuyoruz.” dediler.

 

20/TÂHÂ-46: Kâle lâ tehâfâ innenî meakumâ esmau ve erâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Allahû Tealâ): “İkiniz (de) korkmayın! Muhakkak ki Ben, sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” dedi.

 

20/TÂHÂ-47: Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibhum, kad ci’nâke bi âyetin min rabbik(rabbike), ves selâmu alâ menittebeal hudâ. (Meâlleri Kıyasla)

O halde ikiniz ona gidin ve ona şöyle söyleyin: “Muhakkak ki biz, senin Rabbinin iki resûlüyüz. İsrailoğulları’nı artık bizimle beraber gönder ve onlara azap etme! Sana Rabbinden âyet (mucize) getirdik. Ve hidayete tâbî olanlara selâm olsun.”

 

20/TÂHÂ-48: İnnâ kad ûhıye ileynâ ennel azâbe alâ men kezzebe ve tevellâ. (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki yalanlayanların ve yüz çevirenlerin üzerine azap olduğu bize vahyolundu.

 

20/TÂHÂ-49: Kâle fe men rabbikumâ yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Firavun şöyle) dedi: “Öyleyse ikinizin Rabbi kimdir, ya Musa?”

 

20/TÂHÂ-50: Kâle rabbunellezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Hz. Musa): “Bizim Rabbimiz, herşeye yaradılışını lütfeden (ihsan eden) sonra da hidayete erdirendir.” dedi.

 

20/TÂHÂ-51: Kâle fe mâ bâlul kurûnil ûlâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Firavun): “Öyleyse evvelki nesillerin durumu nedir?” dedi.

 

20/TÂHÂ-52: Kâle ilmuhâ inde rabbî fî kitâb(kitâbin), lâ yadıllu rabbî ve lâ yensâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Onun ilmi, Rabbimin yanında bir kitap (Ümmülkitap)’tadır. Benim Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz.” dedi.

 

20/TÂHÂ-53: Ellezî ceale lekumul arda mehden ve seleke lekum fîhâ subulen ve enzele mines semâi mââ(mâen), fe ahrecnâ bihî ezvâcen min nebâtin şettâ. (Meâlleri Kıyasla)

Yeryüzünü size döşek (beşik) yapan, orada sizin için yollar açan ve semadan su indiren O’dur. Sonra da onunla, farklı farklı bitkilerden çiftler çıkardık.

 

20/TÂHÂ-54: Kulû ver’av en’âmekum, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ. (Meâlleri Kıyasla)

Yeyin ve hayvanlarınızı otlatın! Muhakkak ki bunda, akıl sahipleri için elbette âyetler (deliller) vardır.

 

20/TÂHÂ-55: Minhâ halaknâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ. (Meâlleri Kıyasla)

Sizi, ondan yarattık. Ve sizi, oraya (geri) döndüreceğiz. Ve sizi, oradan bir kere daha çıkaracağız.

 

20/TÂHÂ-56: Ve lekad ereynâhu âyâtinâ kullehâ fe kezzebe ve ebâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki; âyetlerimizin (mucizelerimizin) hepsini, ona gösterdik. Buna rağmen yalanladı ve (yalanında) direndi.

 

20/TÂHÂ-57: Kâle e ci’tenâ li tuhricenâ min ardınâ bi sihrike yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Sen bizi, sihrin ile yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin ya Musa?” dedi.

 

20/TÂHÂ-58: Fe le ne’tiyenneke bi sıhrin mislihî fec’al beynenâ ve beyneke mev’ıden lâ nuhlifuhu nahnu ve lâ ente mekânen suvâ(suven). (Meâlleri Kıyasla)

Öyleyse biz de sana mutlaka onun gibi bir sihir getireceğiz. Şimdi (sen), seninle bizim aramızda bir zaman (buluşma zamanı) (ve) bizim ve senin, ihtilâf etmeyeceğimiz uygun bir yer tayin et (seç).

 

20/TÂHÂ-59: Kâle mev’ıdukum yevmuz zîneti ve en yuhşeren nâsu duhâ(duhan). (Meâlleri Kıyasla)

(Musa A.S): “Sizin (bizimle) buluşma zamanınız, ziynet (bayram) günü ve insanların toplandığı, duhan (kuşluk) vakti olsun.” dedi.

 

20/TÂHÂ-60: Fe tevellâ fir’avnu fe cemea keydehu summe etâ. (Meâlleri Kıyasla)

Böylece firavun döndü (gitti). Arkasından hilelerini topladıktan sonra geldi.

 

20/TÂHÂ-61: Kâle lehum mûsâ veylekum lâ tefterû alallâhi keziben fe yushıtekum bi azâb(azâbin), ve kad hâbe menifterâ. (Meâlleri Kıyasla)

Musa (A.S) onlara şöyle dedi: “Size yazıklar olsun! Allah’a yalanla iftira etmeyin yoksa sizi azapla yok eder ve (O’na) iftira eden(ler) heba olmuştur.”

 

20/TÂHÂ-62: Fe tenâzeû emrehum beynehum ve eserrûn necvâ. (Meâlleri Kıyasla)

Böylece işlerini (hilelerini), kendi aralarında görüştüler (tartıştılar) ve gizlice konuştular.

 

20/TÂHÂ-63: Kâlû in hâzâni le sâhirâni yurîdâni en yuhricâkum min ardıkum bi sihrihimâ ve yezhebâ bi tarîkatikumul muslâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Bu ikisi gerçekten iki sihirbazdır. Sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve üstün olan tarikatınızı (yolunuzu, dîninizi), yok etmek istiyorlar.” dediler.

 

20/TÂHÂ-64: Fe ecmiû keydekum summe’tû saffâ(saffen), ve kad eflehal yevme menista’lâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Firavun şöyle dedi): “Artık hilelerinizi (sihirlerinizi) toplayın. Sonra saf saf (sırayla) gelin. Ve o gün üstün gelen, felâha (kurtuluşa, zafere) ulaşmış olur.”

 

20/TÂHÂ-65: Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkıye ve immâ en nekûne evvele men elkâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Ya Musa, (asanı) sen mi atarsın yoksa önce atan biz mi olalım?” dediler.

 

20/TÂHÂ-66: Kâle bel elkû, fe izâ hıbâluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sıhrihim ennehâ tes’â. (Meâlleri Kıyasla)

(Musa A.S): “Hayır, (siz) atın!” dedi. Böylece (onları attıkları) zaman onların ipleri ve asaları, kendisine, onların sihirlerinden dolayı “hızla hareket ediyor” gibi göründü.

 

20/TÂHÂ-67: Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

Bu sebeple Musa (A.S), kendinde bir korku hissetti.

 

20/TÂHÂ-68: Kulnâ lâ tehaf inneke entel a’lâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Korkma! Muhakkak ki sen, sen üstünsün.” dedik.

 

20/TÂHÂ-69: Ve elkı mâ fî yemînike telkaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhır(sâhırin), ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve sağ elindekini (asanı) at, onların yaptığı şeyleri yutacak. Onların yaptıkları sadece sihirbaz hilesidir ve sihirbazlar, nereden gelirse gelsinler, felâha (kurtuluşa) eremezler.

 

20/TÂHÂ-70: Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

Bunun üzerine sihirbazlar secde ederek yere kapandılar. Biz: “Harun ve Musa’nın Rabbine îmân ettik.” dediler.

 

20/TÂHÂ-71: Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Firavun): “Size izin vermemden önce ona îmân mı ettiniz? Muhakkak ki o, gerçekten size sihir öğreten, sizin büyüğünüzdür (ustanızdır). Bu durumda mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Ve sizi mutlaka hurma ağacına asacağım. Ve böylece hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcı (imiş) gerçekten bileceksiniz.” dedi.

 

20/TÂHÂ-72: Kâlû len nu’sireke alâ mâ câenâ minel beyyinâti vellezî fataranâ fakdi mâ ente kâd(kâdin), innemâ takdî hâzihil hayâted dunyâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Bize gelen mucizeler karşısında asla seni tercih etmeyiz (üstün tutmayız). Çünkü bizi, O yarattı. Bu durumda sen, yapacağını yap. Fakat sen, ancak bu dünya hayatında yaparsın.” dediler.

 

20/TÂHÂ-73: İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfire lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr(sihri), vallâhu hayrun ve ebkâ. (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki biz, hatalarımızı ve ona karşı sihirden bize zorla (istemeyerek) yaptırdığın şeylerden (dolayı) bizi, mağfiret etsin (affetsin ve günahlarımızı sevaba çevirsin) diye Rabbimize îmân ettik. Ve Allah, daha hayırlıdır ve daha bâkidir (kalıcıdır).

 

20/TÂHÂ-74: İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem(cehenneme), lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ. (Meâlleri Kıyasla)

Muhakkak ki kim Rabbine suçlu olarak gelirse, o taktirde mutlaka cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar.

 

20/TÂHÂ-75: Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O’na (Allah’a) mü’min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır.

 

20/TÂHÂ-76: Cennâtu adnin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ. (Meâlleri Kıyasla)

İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.

 

20/TÂHÂ-77: Ve lekad evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ibâdî fadrib lehum tarîkan fîl bahri yebesâ(yebesen), lâ tehâfu dereken ve lâ tahşâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki Biz, Musa (A.S)’a vahyettik ki: “Kullarımla gece (yola) çıkıp yürü! Sonra da (asanla) vurarak onlar için kuru bir yol aç! (Firavunun size) yetişmesinden korkma ve (suda boğulmaktan da) endişe etme!”

 

20/TÂHÂ-78: Fe etbeahum fir’avnu bi cunûdihî fe gaşiyehum minel yemmi mâ gaşiyehum. (Meâlleri Kıyasla)

Böylece firavun ordusuyla onları takip etti. Bunun üzerine deniz, onların üzerine öyle bir kapanışla kapandı ki, onları (tamamen) örterek kapladı (onları suda boğdu).

 

20/TÂHÂ-79: Ve edalle fir’avnu kavmehu ve mâ hedâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve firavun, kavmini dalâlette bıraktı ve (kavmini) hidayetten men etti.

 

20/TÂHÂ-80: Yâ benî isrâîle kad enceynâkum min aduvvikum ve vâadnâkum cânibet tûril eymene ve nezzelnâ aleykumul menne ves selvâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ey benî İsrail! Sizi düşmanınızdan kurtarmıştık. Ve Tur’un sağ tarafında sizinle (buluşmak üzere) vaadleştik ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik.

 

20/TÂHÂ-81: Kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahlil aleyhi gadabî fe kad hevâ. (Meâlleri Kıyasla)

Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onda (yediğiniz şeylerde) azgınlık (nankörlük) etmeyin. Aksi halde size gazabım iner. Ve kimin üzerine gazabım inerse, artık o heva olmuştur (nefsinin hevasına tâbî olup dalâlete düşmüştür).

 

20/TÂHÂ-82: Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü’min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar’ım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştırılır).

 

20/TÂHÂ-83: Ve mâ a’celeke an kavmike yâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

Ey Musa! Seni, kavminden (ayırıp) sana acele ettiren nedir?

 

20/TÂHÂ-84: Kâle hum ulâi alâ eserî ve aciltu ileyke rabbi li terdâ. (Meâlleri Kıyasla)

(Musa A.S): “Onlar, onlar benim izim üzerindeler (benim arkamdan geliyorlar). Ve Rabbim ben, Senin rızan için (Sana gelmekte) acele ettim.” dedi.

 

20/TÂHÂ-85: Kâle fe innâ kad fetennâ kavmeke min ba’dike ve edallehumus sâmiriyy(sâmiriyyu). (Meâlleri Kıyasla)

(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki Biz, böylece senin kavmini, senden sonra imtihan etmiştik. Ve Samiri, onları dalâlete düşürdü.” dedi.

 

20/TÂHÂ-86: Fe recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifâ(esifen), kâle yâ kavmi e lem yaıdkum rabbukum va’den hasenâ(hasenen), e fe tâle aleykumul ahdu em eredtum en yahılle aleykum gadabun min rabbikum fe ahleftum mev’ıdî. (Meâlleri Kıyasla)

Bunun üzerine Musa (A.S), esefle (üzülerek) gadapla (öfkeyle) kavmine döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz size, güzel bir vaadle vaadetmedi mi? Buna rağmen ahd süresi size uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizin gazabının üzerinize inmesini mi istediniz? Bu sebeple mi vaadimi (sizden aldığım vaadi) yerine getirmediniz?” dedi.

 

20/TÂHÂ-87: Kâlû mâ ahlefnâ mev’ıdeke bi melkinâ ve lâkinnâ hummilnâ evzâren min zînetil kavmi fe kazefnâhâ fe kezâlike elkâs sâmiriyy(sâmiriyyu). (Meâlleri Kıyasla)

“Sana vaadettiğimizden kendi isteğimizle dönmedik. Ve lâkin bize, o kavmin ziynetleri (altın süs eşyaları) yüklenmişti. Bu yüzden onları (eritmek üzere ateşe) attık. Sonra Samiri de attı.” dediler.

 

20/TÂHÂ-88: Fe ahrece lehum ıclen ceseden lehu huvârun fe kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu mûsâ fe nesiy(nesiye). (Meâlleri Kıyasla)

Böylece onlar için (ortaya) böğüren bir buzağı heykeli çıkardı. Ve onlara (Samiri ve taraftarları): “Bu, sizin ilâhınız ve Musa’nın da ilâhı, fakat o unuttu.” dediler.

 

20/TÂHÂ-89: E fe lâ yerevne ellâ yerciu ileyhim kavlen ve lâ yemliku lehum darren ve lâ nef’â(nef’an). (Meâlleri Kıyasla)

Onlara sözle cevap vermediğini ve onlara zarar veya fayda vermeye malik olmadığını görmüyorlar mı?

 

20/TÂHÂ-90: Ve lekad kâle lehum hârûnu min kablu yâ kavmi innemâ futintum bih(bihî) ve inne rabbekumur rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî. (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki Harun (A.S) daha önce, onlara şöyle dedi: “Ey kavmim, siz onunla sadece imtihan edildiniz! Ve muhakkak ki Rahmân, sizin Rabbinizdir. Artık bana tâbî olun ve emrime itaat edin.”

 

20/TÂHÂ-91: Kâlû len nebreha aleyhi âkifîne hattâ yercia ileynâ mûsâ. (Meâlleri Kıyasla)

“Musa bize dönünceye kadar, ona kendimizi vakfetmekten (ibadet etmekten) asla vazgeçmeyeceğiz.” dediler.

 

20/TÂHÂ-92: Kâle yâ hârûnu mâ meneake iz reeytehum dallû. (Meâlleri Kıyasla)

(Musa A.S): “Ey Harun! Onların dalâlete düştüğünü gördüğün zaman (onları uyarmaktan) seni ne men etti?” dedi.

 

20/TÂHÂ-93: Ellâ tettebian(tettebiani), e fe asayte emrî. (Meâlleri Kıyasla)

Niçin bana tâbî olmadın? Yoksa emrime isyan mı ettin?

 

20/TÂHÂ-94: Kâle yebneumme lâ te’huz bi lıhyetî ve lâ bi re’sî, innî haşîtu en tekûle ferrakte beyne benî isrâîle ve lem terkub kavlî. (Meâlleri Kıyasla)

(Harun A.S): “Ey annemin oğlu! Sakalımı ve başımı (saçımı) tutma (çekme). Gerçekten ben, senin, “İsrailoğulları arasında fırkalar oluşturdun (ikilik, düşmanlık çıkardın) ve sözümü tutmadın (emrimi yerine getirmedin)” demenden korktum.” dedi.

 

20/TÂHÂ-95: Kâle fe mâ hatbuke yâ sâmiriyy(sâmiriyyu). (Meâlleri Kıyasla)

“Öyleyse ey Samiri! Senin (onlara) hitabın ne idi (onlara ne söyledin)?” dedi.

 

20/TÂHÂ-96: Kâle basurtu bi mâ lem yabsurû bihî fe kabadtu kabdaten min eserir resûli fe nebeztuhâ ve kezâlike sevvelet lî nefsî. (Meâlleri Kıyasla)

(Samiri): “Ben, onların görmediği şeyi gördüm. Resûl’ün (Cebrail A.S’ın) izinden (ayağının bastığı yerdeki topraktan) bir avuç aldım. Sonra da onu (erimiş madenin içine) attım. Ve böylece (bu), nefsime (bana) güzel göründü.” dedi.

 

20/TÂHÂ-97: Kâle fezheb fe inne leke fîl hayâti en tekûle lâ misâse ve inne leke mev’ıden len tuhlefeh(tuhlefehu), vanzur ilâ ilâhikellezî zalte aleyhi âkifâ(âkifen), le nuharrikannehu summe le nensifennehu fîl yemmi nesfâ(nesfen). (Meâlleri Kıyasla)

(Musa A.S): “Artık git! Senin için (söz konusu olan), bütün hayatın boyunca “(bana) dokunmayın” demendir. Muhakkak ki senin için asla vazgeçilmeyecek bir vaad (ceza) vardır. Ve ona, ısrarla kendini vakfettiğin (taptığın) ilâhına bak! Onu mutlaka yakacağız. Sonra da elbette onu, toz haline getirerek (küllerini) savurup denize atacağız.” dedi.

 

20/TÂHÂ-98: İnnemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ hûv(huve), vesia kulle şey’in ilmâ(ilmen). (Meâlleri Kıyasla)

Sizin İlâhınız sadece Allah’tır ki, O’ndan başka İlâh yoktur. İlim (ilmi) ile herşeyi kaplamıştır (kuşatmıştır).

 

20/TÂHÂ-99: Kezâlike nakussu aleyke min enbâi mâ kad sebak(sebaka), ve kad âteynâke min ledunnâ zikrâ(zikren). (Meâlleri Kıyasla)

İşte böylece geçmiş olan haberleri sana anlatıyoruz. Ve sana katımızdan Zikri (Kur’ân’ı) verdik.

 

20/TÂHÂ-100: Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel kıyâmeti vizrâ(vizren). (Meâlleri Kıyasla)

Kim ondan yüz çevirirse, o zaman muhakkak ki o, kıyâmet günü (ağır) bir yük (kaybettiği dereceleri) yüklenir.

 

20/TÂHÂ-101: Hâlidîne fîhi, ve sâe lehum yevmel kıyâmeti hımlâ(hımlen). (Meâlleri Kıyasla)

Onlar, onda (o yükün getireceği azabın içinde) ebedî kalacak olanlardır. Ve kıyâmet günü yüklendikleri, onlar için ne kötü (yük)tür.

 

20/TÂHÂ-102: Yevme yunfehu fîs sûri ve nahşurul mucrimîne yevme izin zurkâ(zurkan). (Meâlleri Kıyasla)

O gün ki, sur’a üfürülür. Ve mücrimleri, o izin günü morarmış olarak haşredeceğiz (toplayacağız).

 

20/TÂHÂ-103: Yetehâfetûne beynehum in lebistum illâ aşrâ(aşren). (Meâlleri Kıyasla)

Onlar aralarında: “(Dünyada) sadece 10 (gün) kaldınız.” diye gizlice konuşacaklar.

 

20/TÂHÂ-104: Nahnu a’lemu bimâ yekûlûne iz yekûlu emseluhum tarîkaten in lebistum illâ yevmâ(yevmen). (Meâlleri Kıyasla)

Onların söyledikleri şeyleri Biz, daha iyi biliriz. Yol bakımından onlara emsal olan “sadece bir gün kaldınız” diyecek.

 

20/TÂHÂ-105: Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ(nesfen). (Meâlleri Kıyasla)

Ve sana dağ(lar)dan soruyorlar. O zaman onlara de ki: “Rabbim onları savurup atacak.”

 

20/TÂHÂ-106: Fe yezeruhâ kâan safsafâ(safsafen). (Meâlleri Kıyasla)

Böylece onu (dağların yerini) boş bir düzlük olarak bırakacaktır.

 

20/TÂHÂ-107: Lâ terâ fîhâ ivecen ve lâ emtâ(emten). (Meâlleri Kıyasla)

Orada (dağların yerinde) bir eğrilik ya da bir engebe (alçaklık yükseklik) görmezsin.

 

20/TÂHÂ-108: Yevme izin yettebiûned dâıye lâ ivece leh(lehu), ve haşeatil asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ(hemsen). (Meâlleri Kıyasla)

İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar. Rahmân’a karşı sesler kısılır. O zaman hemsten (hafif fısıltıdan) başka bir şey (ses) işitmezsin.

 

20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen). (Meâlleri Kıyasla)

İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.

 

20/TÂHÂ-110: Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bihî ılmâ(ılmen). (Meâlleri Kıyasla)

(Allah), onların önündeki(leri) ve arkasındaki(leri) (onların geçmişini ve geleceğini) bilir ve onu, ilim ile ihata edemezler (bilemezler).

 

20/TÂHÂ-111: Ve anetil vucûhu lil hayyil kayyûm(kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ(zulmen). (Meâlleri Kıyasla)

Hayy ve Kayyum olan (Allah)’a vechler (herkes), boyun eğdi. Ve zulüm yüklenenler heba (cehennemlik) oldular.

 

20/TÂHÂ-112: Ve men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ yehâfu zulmen ve lâ hadmâ(hadmen). (Meâlleri Kıyasla)

Ve mü’min (kalbine îmân yazılmış) olarak salih (nefsi ıslâh edici) amel işleyen kimseler, artık zulümden (kendilerine) haksızlık yapılmasından ve (kazandıkları derecelerin) azaltılmasından korkmasınlar.

 

20/TÂHÂ-113: Ve kezâlike enzelnâhu kur’ânen arabîyyen ve sarrafnâ fîhi minel vaîdi leallehum yettekûne ev yuhdisu lehum zikrâ(zikren). (Meâlleri Kıyasla)

Ve böylece Kur’ân’ı Arapça olarak indirdik ve O’nda, vaadedilenleri açıkladık. Böylece takva sahibi olurlar veya onlar için bir zikir (ibret) olur.

 

20/TÂHÂ-114: Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen). (Meâlleri Kıyasla)

İşte Hakk ve Melik olan Allah, Yüce’dir. Ve Kur’ân’ın tamamlanması hususunda O’nun vahyi, sana kada edilmeden (tamamlanmadan) önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi artır.” de.

 

20/TÂHÂ-115: Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablu fe nesîye ve lem necid lehu azmâ(azmen). (Meâlleri Kıyasla)

Ve andolsun ki Âdem (a.s)’a ahd verdik, fakat o unuttu. Ve onu, azîmli bulmadık.

 

20/TÂHÂ-116: Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme f

Yorum yapın